Deprem
Süleyman Keskin
Adı üstünde deprem.
Hem de 6.8 şiddetinde.
4 kişinin bu şehirde canını aldı.
Bir baba hem eşini hem de kızını kaybetti.
O babanın yerine koyun kendinizi.
Hani adına empati diyorlar ya.
Nasıl gözüne uyku girsin o babanın.
İçi yanıyor içi.
Acısı çok büyük.
Ben depremin asıl yaşandığı Doğanyol’dan, Pütürge’den, Kale’den sesleniyorum.
“Anne ben gece çadırda uyuyamıyorum. N’olur evimize gidelim” diyen 3 yaşındaki Ayşe gözümün önünde.
“Baba annem neden ağlıyor. Soruyorum cevap vermiyor. Çok üzgün.” diyen Ali gözümün önünde.
“Amca babamı özledim. O bakışlarını…” diyen Yusuf gözümün önünde.
Dağlarında kar gördüğüm bu 3 ilçemiz ve ölüm.
Bana rahmetli Muhsin Reisi(Muhsin Yazıcıoğlu) gözümün önüne getirdi.
Ölüm..
Ne kadar malın, mülkün, arazin, paran pulun, arabaların olsa ne yazar.
Gördük o zenginleri.
Bu şehrin mahallelerinde.
400-500 bin liraya satılan gördük o zengin semtlerdeki binaları.
Gördük beceriksiz siyasileri!
Gördük beceriksiz belediyeleri!
Bana göre yerel yönetimler sınıfta kaldı!
Kimse bana anlatmasın şunu, bunu yaptık diye.
Allah göz vermiş görüyoruz.
Ya gidin bir çadırda o depremzede Ahmet amcayla birlikte bir tas çorba için.
O soğuklar ciğerlerinize kadar işlesin. Üşüsün elleriniz.
Ama nerde.
Biz kime laf anlatıyoruz ki.
Yazıklar olsun 1 liralık şişe suyu 2 liraya satanlara.
Yazıklar olsun 750 liralık kiralık bir daireye 1500 lira diyenlere.
Soruyorum hani nerde denetim?
Hani nerde o depreme dayanıklı diye sattığınız daireler?
Esnaf perişan.
Halk perişan.
Çocuklar korkuyor.
Bebeler ağlıyor.
Paranoyak olduk.
Komşudaki deprem 4 bin 500 konutta ağır hasar getirdi.
Düşünün birde bu deprem bizde olsaydı.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun şu sözleriyle bu haftaki yazıma nokta koyuyorum: “Bir saniyesine bile hakim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.”