Nevzat Kaya

Notlarım: Yeniden Tarihin Öznesi Olma Yolunda Teşhisler - 1

Nevzat Kaya

Düşünsenize İslam'ın hiç bir hükmünün özgür olmadığı bir ülkede nerede boş bir arazi bulmuşlarsa oraya görkemli ve efsanevi camiler yapmışlar. Fakat gelgelelim ki büyük fikirleri inşa etme noktasına gelince kuruş para veren yok. Buna ne kaynak aktarılıyor ne de düzen buna müsaade etmiştir. Oysaki bizim herşeyden önce zihinsel yardıma ihtiyacımız var. 

Bakın kendi hikayemizi, kendi öykümüzü yeniden yazmak zorundayız. Çünkü kurucu kültürümüz yok edildi. Ödünç ve ithal malzemelerle kültürel hayatımızı sürdürüyoruz. Sembolik ve folklorik bir dindarlığımız var. İçsel eleştiriden çok uzağız. Hamaset diye bir uyuşturucu zerketmişler ruhumuza. Bu yüzden düşünce, tefekkür ve felsefeye uzak kalmışız. 

Son dönemlerde bazı konjonktürel özgürlüklere sahip olduk. Sakal bırakma özgürlüğü, başörtüsü özgürlüğü, Müftülüklerde nikah kıyılabilmesi gibi. İslam'ın varoluşsallığının sistemsel ve hukuksal olarak reddedildiği bir ülkede sakal bırakma özgürlüğü var. Bu bir mizah olsa gerek. İslam'ın bütünlüğüyle yeniden tarihin öznesi olma iradesine sahip olma özgürlüğü ile ilgili bir fikri olan var mı? 

Birileri bizi kandırdı da İslam'ı bireysel dindarlık olarak bilinçaltımıza kazdırdılar. Evet bu düzen bize sadece ve sadece bireysel dindarlık hakkı tanıyor. Kolu kanadı kırılmış, mefkuresi, ufku yok edilmiş, zamanlar üstü dağarcığı köreltilmiş bir dini bize okullarda, camilerde, sokakta, basında, sinemada, müzikte, sanatın her türlüsünde dayattılar. Bütün cephelerde kaybettik ama Çanakkale'de düşmana geçit vermediğimizi bize inandırdılar. 

Kendi kültürümüzü, tarzımızı, medeniyetimizi tekrar nasıl kazanabiliriz? İslam Kültürü ve Medeniyeti üzerinde özellikle son yüzyıldır yapılan tahribatı nasıl ortadan kaldırabiliriz? Sorularını cidden sormamız gerekiyor. 

Öncelikle emperyalist, sömürgeci etkileri aşabilmek için zihin dünyamız etrafına örülen örgüleri aşmamız gerekiyor. Bunlardan bir tanesi ulus-devlet anlayışıdır. Ulus-devlet bir Fransız ve İngiliz icadıdır. Bize ait değil. Kurucu unsurlar dar olamazlar. Bilakis geniş ufuklara sahip olmalıdırlar. 

Peki, alta düşen, ötekileştirilen, sessizleştirilen, tahakküme maruz kalan bizler konuşabilir miyiz bunları? Konuşamayız. Konuşamayız çünkü biz Batı karşısında dünyaya ve olaylara bakış açımızı, çevremizi algılayış biçimimiz olan “değerler dizisi" savaşını kaybettik. Batı kendisi dışındaki toplumlara paradigmalarını dayatırken biz bu savaşa katılmadık. Her şey bizim dışımızda cereyan etti. Neler olup bittiğini bile bilmiyorduk.

Kendi anlayış ve algılayışımızla hiçbirimizin siyasal, ekonomik, hukuki ve kültürel anlamda özgür olmadığı bir toplumda yaşadığımız halde, kendimizi İslami bir düzende yaşıyor farzediyoruz. Bundan daha büyük bir yanılgı olabilir mi?

İçinde yaşadığımız düzendeki tüm referanslar, bize ait olmayan referanslardır. Fakat zamanla biz bunlarla aynileşiyoruz. Müslüman olduğumuzu ikrar ettiğimiz halde kapitalist bir dünya görüşüyle, seküler dünya görüşüyle, liberal bir dünya görüşüyle aynileşiyoruz.

Ahlak krizi içindeyiz. İslami bir dilde fuhşiyat ve münkerat olarak tanımladığımız şeylere karşı "bu ahlaki değildir" diyemiyoruz. Bunun hukuki bir karşılığı yok. Evet bu ülkede ahlakın hukuki karşılığı maalesef yok. Fuhşiyat ve münkerat sonuna kadar özgür ama ahlak özgür değil. Fuhşiyat ve münkeratın hukuki güvencesi var ama ahlakın hukuki güvencesi yok. Ahlakı hukuken savunamazsınız çünkü ahlakın geçerliliği yok.

O halde Müslümanların dünya vizyonunu nasıl kaybettiği sorusundan başlamak gerekiyor. Bu faktörler salt dışsal faktörlerden mi kaynaklanıyor? Hayır. En büyük faktör kendi zaaflarımızla alakalı. İçe ve geçmişe kapanan bir kültürü, dışa ve geleceğe açılan bir kültür maalesef feci bir şekilde mağlup etti. Bütün mesele bu.

Biz bütün bir insanlıkla konuşan, bir sorumluluğu miras almış bir inancın çocuklarıyız. Pergelimizin başlangıç noktası Kabe idi ama yayın tüm insanlıktı. Şimdilerde ise bırakınız tüm insanlıkla konuşmayı, artık kendi mezhebimizden hatta daha ötesi kendi cemaatimizden, vakfımızdan, derneğimizden hariç başkalarıyla konuşamaz hale gelmişiz. 

Bu yüzden yeni bir başlangıç yapmak isteyen herkes işe önce doğru bir iç hesaplaşma ile başlamalıdır. Kendi medeniyetimizin kodlarını doğru okumak ve anlamak zor bir iş değil. Ana kaynaklarımız sapasağlam ortadadır. Fakat gelgelelim ki internet çağında yaşıyoruz. Akıllı telefonlarımız var artık. Kendi aklımızı kullanmıyoruz. Buna ihtiyaç da duymuyoruz. Akıllı telefonlarımız bizim akıl ihtiyacımızı karşılıyor çünkü. Okumuyoruz, düşünmüyoruz, tefekkür edemiyoruz. Bu yüzden dünyada neler olup bittiğini anlama ve anlamlandırma noktasında çok gerideyiz. 80 yıllık ağır tahakkümün ardından ilk defa bir fırsat elimize geçmişti. Korkarım ki bu fırsatı değerlendiremedik ve kendi ellerimizle tepmiş olduk. Peki bundan sonra hangi mazerete sığınacağız. Haklı bir mazeretimiz olacak mı?

Yazarın Diğer Yazıları