Nevzat Kaya

Karanlığa ışık tutmak

Nevzat Kaya

"Hoca yüzüğünü samanlıkta kaybetmiş. Kapının ağzında arayıp duruyormuş. 

'Neden kaybettiğin yerde aramıyorsun?' diye sormuşlar. 

'Orası karanlık' cevabını vermiş."

Bizde de durum aynı değil mi? 

Kimsenin karanlığa ışık tuttuğu maalesef yok. 

Üretim yok, fikir yok, düşünce yok. Varsa varsa önüne konulan ne ise o.

Hazırcılık, hazcılık, hazımsızlık üçgeninde; kıvranan, kıvıran, kırılgan bir nesil olduk. 

Araştıran, arayan, arlı adanmışlar artık yok. Varsa bile "cim karnında bir nokta" mesabesinde. 

Buna karşın solgun, soluk ve silik zihinler olabildiğince aşikar ve revaçta.

Neden bu hale geldik ve nasıl bu duruma düştük? 

Doğrusu bunun üzerinde kafa yormak, özelleştiri yapmak, yol bulmak ve yol çizmek, İslam dünyasındaki bütün alimlerin, mütefekkirlerin ve münevverlerin en önemli meselesi olmalıdır. 

Çünkü meselenin kaynağı mesabesindeki bu önemli konunun sebeplerini ve nasıllarını ortaya koymadan, konuyu bihakkın anlamadan, içine düştüğümüz mahviyetten kurtulma imkanımız yok. 

Kimse sihirli bir değneğin herşeyi başa götürecek bir mucize ortaya koymasını beklemesin. Böyle bir şey yok ve olmayacak da. 

Çünkü Allah'ın işleyen bir sünneti vardır ve o da; "kendi kendimizi değiştirmedikçe Allah'ın bizi değiştirmeyeceğini ve hükmün ellerimizle ne taşıdığımızla alakalı" olarak cereyan ettiği bir hakikattır. 

Peki ne yapalım ya da ne yapmamız gerekiyor derseniz, şu tespitler üzerinde düşünmek fayda verebilir:

- Biz Tarih Bilincimizi Kaybettik! 

Oysa sorunlarımızın anlaşılması ancak tarihi bağlamda olabilir. 

Zira karşı karşıya kaldığımız sorunlar günümüzün sorunları değildirler. 

Bilakis hepsinin arkasında tarihi bir arka plan vardır. 

Bu sorunların anlaşılması ve çözümlenmesi için de bu arka planın göz önünde bulundurulması gerekir. 

Tarihi salt bir bilgi malzemesi olarak okumak bize bir fayda sağlamayacaktır. 

Ders çıkarmak, ibret almak, eksikliklerimizin, hatalarımızın, zaaflarımızn sebeplerini tespit etmek, geriye yürüyüşümüzün nedenlerini ve nasıllarını ortaya koyacak bir bakış inşa etmek, yeniden ileriye yol alacağımız bir başlangıç noktası olabilir. 

- Biz Medeniyet Bilincimizi Kaybettik! 

Bizler sekiz asır boyunca Batı'yı bir ışık gibi aydınlatan Endülüs İslam Medeniyeti'nin, aynı emvalde Doğu'yu aydınlatan Maveraünnehir İslam Medeniyeti'nin ve öte yandan da kara Afrika'ya güneş gibi doğup imar ve iskan eden bir İslam Medeniyeti'nin sahipleriydik. 

Tüm bunları kaybettik. 

Artan kalıntıları ise şimdilerde bereket yurdu Şam'da, selamet yurdu Bağdat'ta, hikmet yurdu Sana'da, El-Cezire bölgesi Diyarbakır ve İstanbul'da, ya akıl tutulması yaşanan bir savaşın yıkıntıları altında ya da ilgisiz ve makamcı bir akademianın insafsızlığı karşısında yok olmayla karşı karşıyadır. 

Bu medeniyeti hangi saiklerle kaybettik bunların tespit edilmesi ve süratle bu tespitlerin ışığında bir kamusal perspektif inşa etmeliyiz. 

- Birbirimize Karşı Tahammülümüzü Kaybettik!

İslam'ın tevhid ve vahdet anlayışının yerine; mezhep, meşrep, cemaat, ırk, dil ve coğrafyamızı içselleştirmiş durumdayız. 

Şiddeti bir yaşam tarzı olarak önümüze koyan bir proje var. 

Bizi kana, çatışmaya, tefrikaya, bölmeye, bölünmeye, ölmeye, öldürmeye davet eden her oluşum ve paradigma bilinmelidir ki, altın kasre içinde zehir sunan bir zihniyetin projesidir. 

Akıl tutulmuşluğunun zirve yaptığı bu dönemde, sürekli kandığımız ve kandırıldığımız fitne ve komplolara karşı uyanık olmak durumundayız. 

- Biz Derinselliğimizi Kaybettik!

Herşeye yüzeysel bakan, tersten anlayan, işin aslı ve astarından çok şekilselliği ve görüntüyü algılayan, nicelin niteli ötelediği bir zihin kodu inşa ettik. 

Maalesef bizim zihin kodlarımız değişti. 

Gündelik düşünen ve yaşayan, işin aslına rücu etmeyen, herşeyi salt görüntüye sınırlayan, gösteriş ve şekilciliği öne çıkaran, soru sormayan, sorgulama yapmayan, derdi ve meselesi olmayan, imaj peşinde koşan, uhrevilikten sıyrılıp dünyevileşen bir zihin fukaralağı içine düştük. 

- Biz Düşünmeyi Kaybettik!

İnsanın varoluşunun en önemli boyutlarından birisi olan düşünme yetimizi yitirdik. 

Düşüncenin olduğu yerde anlam vardır, mana vardır. 

Düşünen bir toplumda kaos olmaz, kavga olmaz, savaş olmaz. 

Tam tersi "düşünmeyen bir toplumun üzerine her türden bir pisliğin ineceğine" dair ilahi ikaz vardır.

"Düşünmez misiniz?" diye defalarca uyaran ve buna teşvik eden Yüce Kur'an'ın ta kendisidir. 

- Biz Hikmeti Kaybettik!

İşleri en doğru ve en uygun biçimde yapmak, eşyanın hakikatinden bahseden, gizli ilâhî sırlar ve gayeleri keşfetme, insandaki akıl kuvvesinin istikamet üzere ve aşırılıklardan uzak olma mertebesi olarak tanımlayabileceğimiz hikmeti maalesef yitirdik. 

Bugün, müslümanların en önemli meselesi, bizi birbirimize düşüren ve düşman eden komplolara karşı basiretsiz olmamız, tüm bunların arka planını anlayamamız ve kuklacıyı değilde kuklayı hedef alan basit bir anlayışa ve algılayışa sahip olmamızdır. 

- Biz Vahdetimizi Kaybettik!

Bir ümmet, bir millet önce zihinde parçalanır.

Sonra da bu parçalanma yaşanılan coğrafyanın ruhuna yansır. 

Oysa vahdet demek bu parçalanmışlığa dur demektir. 

Haliyle parçalanmış zihinleri ve yürekleri ortadan kaldırmak çözüm değildir. 

Asıl olan birleştirmek, tamir etmek ve biraraya getirmektir. 

- Biz Hem Eleştiri Yapmayı Hem De Eleştirinin Gayesini Unuttuk!

Eleştirinin olmadığı yerde put vardır. 

Hataları kabul etmeyen, kendisini hata yapmaz olarak gören her kişi ya da kurum puttur. 

Oysa "putkıran" ismiyle müsemma tek topluluk müslümanlardı. 

Artık put kıramaz olduk. 

Ruh mayamızda yapmak ve düzeltmek maksadıyla yapılması gereken eleştiri kültürü, şimdilerde yıkmak ve bozmak amacıyla yapılan yıkıcı ve yok edici bir manaya evrilmiştir. 

- Biz İrfanımızı Kaybettik!

Asırların biriktirdiği fikirlerin farkında olmayan, gerçeğe ulaştırma isteği duymayan, hadiseleri güçlü bir sezişle hissetmeyen bir nesil var artık.

Terbiye etmeyen bilgi, manaya ulaştırmayan madde günümüzün yaygın anlayışı oldu. 

Ve daha nice kaybettiğimiz kavram ve kaidelerimiz vardır. 

Sanatımızı, estetiğimizi, diyalektiğimizi, tefekkürümüzü, cehd ve gayretimizi ya kaybettik ya da ortaya bir değer koyamayacak kadar yitirip etkisiz kıldık. 

Yeniden bu kavram ve erdemleri inşa etmeden, düzelmenin ve düzeltmenin imkan ve mümkünatı yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları