Nevzat Kaya

Bilinç Yazıları - 2

Nevzat Kaya

Günümüz insanından hasbi davranışlar beklemek artık yok denecek kadar azaldı. Allah'ın rızasından bahsetmek, O'nun rızası için ricada bulunmak, böyle bir dili kullanmak, insan zihninde artık ayıp kaçar hale gelmiştir.

Komşuluk, akrabalık, dostluk ilişkileri dahi, ucunda bir çıkar olup olmamasına göre şekillenmiştir.

İnsanların gündemlerinde varsa yoksa iktisadi konular ve dünyalık çıkarlar sözkonusu. Bütün ilişkiler ekonomik bir gündem ile temellendirilmiş vaziyette.

Hatır-gönül, Allah'ın rızası, hasbilik çoğumuz için unutulmuş, uzaklarda kalmış bir hatıradır artık.

İslami anlayışta 'yarına hazırlık' demek, öte dünya için bir anlam ifade ederken, günümüzde artık dünyalık yarınlar için bir anlam ifade ediyor. 

Emekli olacağı günler için 30 yıl gibi muazzam bir disiplinle çalışıp hazırlık yapan, her ay belli bir ücret pirim yatıran kitleler, aynı çabayı ve gayreti sonsuz hayatı için yapmıyorlar/yapamıyorlar. 

Elbette aklı selim birinin dünyalık yarınlar için de bir çabasının olması gayet normaldir. Bunun böyle olması da gerekiyor. Fakat burada bahsetmek istediğimiz husus bu değildir. 

Sonsuz bir hayatın kaygısını yaşamayanların, dünyaya çakılırcasına bir hayatı önceleyip, herşeyi dünya ile sınırlandırmalarının izah edilecek bir tarafı yoktur.

Artık materyalistik hayat tarzının, sadece Batı Uygarlığını benimsemiş toplumlara has bir anlayış olmadığını, Müslüman toplumlarda bile bu olgunun artık bir yaşam tarzına dönüştüğünü ifade etmek için ispata gerek yoktur.

Hakikat ki, insan kaygı duyduğu meseleleri daha çok ciddiye alır. Ve o kaygılar aynı zamanda onun önceliklerini de belirtir. 

Peki bugün bizim kaygılarımız nelerdir? 

Gündemimizi daha çok neler meşgul ediyor? 

Zihnimiz neyin kritiğini yapıyor ve kalbimiz ne için atıyor? 

Doğrusu her insanın bunlara verecek bir cevabı olmalıdır. 

Kur'an-ı Kerim'in "Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının."(49:1) ayetinde de ikaz edildiği gibi, günlük hayatımızda Allah ve Resulünün önüne neleri geçiriyoruz, hiç düşünüyor muyuz?

İslam Dini, Batı'nın zihin kalıplarına göre düşünülemez. Sabiteleri, tartışılmazları vardır. Farklı usullerle kendisine yaklaşılmasına müsaade etmez. Ve ancak gerçek manada teslim olmuş bir Müslüman için anlaşılabilir vaziyettedir. 

Bu yüzden İslam'ı kendi tezlerince ifsad etmek,  anlaşılmaz hale getirmek için, İslam'ın öğretilerini bir müslümandan daha çok bilen batılı oryantalistler, İslam'ı anlama açısından sıradan bir müslümanla bile kıyaslanamaz durumda kalmışlardır. 

Çünkü İslam salt bilgi dini değildir. Bilginin öğretilerini hayata taşıyan, teslimiyet gösteren bir hayat nizamıdır. Bundan dolayıdır ki, seküler bakış açısıyla İslam'ın değerlendirilmesi mümkün değildir. 

İslam'i açıdan din, hayatın tüm alanlarında yegane otoritedir. Hatta insanların mevcut alışılagelmiş gelenek ve görenekleri dahi, ancak İslam'a uygun olup olmamasıyla ilgili bir cevaz alır. 

Oysa Batı Uygarlığında din, sadece hayatın küçük bir alanını teşkil etmekte, vicdanlara hapsedilmekte, böylece insan tabi olduğu/olacağı hayat tarzına bizzat kendisi karar verebilmektedir. 

Dinle dünya işlerinin birbirinden ayrı olduğu hususundaki değişmez önyargı ve kabuller, olayın anlaşılmasına engel olmaktadır. 

Bugün Batı Felsefesinin ana öngörüsü olan, dinin sadece vicdan meselesi olduğu yönündeki kabulleriyle İslam'ı anlamaya/anlamlandırmaya çalışmak, günümüz cahiliyenin tutunduğu temel görüştür. 

Günlük kavramlarımızda bile artık yer edinmiş olan "dini bir konu", "dini açıdan", "din görevlileri", "din adamı", "dini görevlerimiz" şeklindeki çok masumca gibi görünen sözler, aslında sekülerleşen bir sürecin sinsi tuzaklarıdır. 

Sahi bir müslüman için dini olmayan, dini sayılmayan, bir konu, bir görev olabilir mi? 

Günlük hayatımızın tüm alanlarında; otururken, kalkarken, uyurken, uyanırken, yemek yerken, konuşurken, temizlenirken; barıştan savaşa, eğlenceden hüzne, düğünden cenazeye, iş hayatımızdan aile hayatımıza, akrabalarımızdan komşularımıza, bireyden topluma kadar, karşı karşıya olduğumuz sorumluluklarımızın tümünde, hayatımızın hangi parçası dinin dışında düşünülebilir.

Artık kafamızın dinini bırakmalıyız. İslam, herkesin kendince yorumladığı, gelişigüzel hareket ettiği bir din değildir. Karşımızda Allah'ın bizim için indirdiği, muaazam ve sarsılmaz bir hakikat vardır. 

Anlayacağınız iş ciddidir ve bunun şakası da yoktur. Sınava sadece bir kez katılma hakkımız vardır ve yine sadece bir tek tercih hakkımız bulunmaktadır. 

O halde ilk müslümanlar nasıl Müslüman olmuşlarsa, yanlış zihni ve ameli alışkanlıklarımızı terkederek, o ilk başlangıç noktasına dönmeyi başarabilmeliyiz. 

Velhasıl bütün yanlış anlamaların ve yanlış uygulamaların temelinde, İslam'ın öngördüğü hayat tarzının müslümanlarca bütün boyutlarıyla yaşanmamasından kaynaklanıyor. İslam'ı, Batı felsefesinin öngürülerine göre anlamaya, yorumlamaya ve tartmaya çalışmak, olsa olsa sapkınlığın katmerleşmiş halidir ki, değil sahibine yol göstermek, bilakis insanı karanlığa gömecek bir felaketin ayak yoludur diyebiliriz. 
 

Yazarın Diğer Yazıları