Nevzat Kaya

Bilinç Yazıları - 1

Nevzat Kaya

Günümüz dünyasında asıl problemin problem diye uğraşılan konular olmadığını, asıl problemin kafa yapısından doğduğunu söylemek gerekir.

Hakikat ki, bugün problem olarak önümüze konulanların tümü düzmece problemlerden oluşuyor. Kalbini hakikat nurlarıyla doldurmayanların basit istek ve arzuları, çok önemli ve hayati meseleler olarak görmesi içten bile değildir. 

Evet, hayat asla boşluk kabul etmiyor ve bu boşluğu doldurmak için de, insan her daim bir çaba ve gayret içindedir.

İnsanlar her neyi vazgeçilmez birer tutku olarak görmüşlerse, bir müddet sonra o karşılarına bir put olarak çıkmaktadır.

Nihayetinde tutku ve hazlarıyla ruhunu tatmin edemeyen insan, daha sonra da kendi yarattığı putunu yok edip, yerine yeni bir put icat etmenin yollarını aşındırır. Böylece hayatı tatminsizliklerle geçer gider.

Bu tıpkı helvadan putlar yapıp da sonra da acıktığında onu yiyenlerin misali gibidir. Bu döngü ya gerçek manada hidayeti bulana kadar ya da ölüm gelene kadar devam eder.

Anlayacağınız dünden bugüne değişen hiç bir şey yok. Önceleri bu putlar sadece somut olarak ifade edilirdi, şimdi ise anlaşılması daha güç soyut anlayışlar üzerinden hayatlarda icra ediliyor.

O halde insanla hakikat arasındaki engeller nelerdir?

İnsan kendini neye şartlandırmıştır ya da hangi aşılmaz önyargılar sahibidir ki, bunlar kendisiyle hakikat önünde perde olmuştur?

Telaşlı ve şüpheci ruh hali içinde devinen insanın, adeta hakikatten korkan ve kaçan bir hale sokan endişeleri nelerdir?

Yaşanan hayat tarzı, hangi özellikleriyle insanın hakikatı, mutlak hakikatı görmesine siper oluyor?

Bu sorular üzerinde düşünmek, çözümlemeler ortaya koymak, günümüz insanına yapacağımız herhalde en büyük iyiliklerden olacaktır.

Konforizmin vazgeçilmez bir değer olarak kabul gördüğü bir zaman diliminde, gündelik hayatın zorunluluklarından kaynaklanan ve güya insana yardımcı olması, hayatını kolaylaştırması adına gün geçmesin ki, yeni bir buluşun ortaya çıktığı elektronik çılgınlığın altında, aslında insanoğlunun maskelenmiş bir dramı yatmaktadır.

Bireyselleşen, yabancılaşan, meta haline düşürülen insanın, kendisine yeter hale getirilmesi çabalarından başka bir anlam ifade etmeyen bu elektronik buluşlar, halbuki insanı daha da yalnızlaştıran, yabancılaştıran bir ortama sokmaktan başka bir işe yaramıyor.

Materyalist uygarlık, insanın kavrayış hudutlarının genişliği anlamına gelen irfanını yok etmiştir. Kendi elleriyle meydana getirdiği teknoloji ve bilimi Tanrı mertebesine getirip, karşısında aciz bir duruma düşmüş, adeta buna kulluk eden konuma düşmüştür.

Somutçu bir anlayışı tabu hale getiren günümüz bilimi; hakka, hakikate giden bir yelken olması gerekirken, adeta bundan yüz çevirten, engelleyen bir role bürünmüştür.

Bu tıpkı Kur'an-ı Kerim'de Sebe Melikesi için söylenilen “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmıştır. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.”(27:24) ayetinin, insanın hangi tartışılmaz, vazgeçilmez saplantılara, önyargılara müptela olduğunu bize hatırlatan önemli bir benzeşimdir.

Maalesef maddi ya da manevi handikaplarımız insanı teslim olma noktasından uzaklaştırıp, itirazcı, reddedici, karşı koyucu bir ruh haline sokuyor.

İnsanı yaratan Allah(cc), elbette onu boş bırakmamıştır. İnsanın hangi yasalarla huzur ve sükununu bulacağını, nasıl bir misyonla güvenli bir yol tutacağını, hangi ahlaki ve ubudi davranışlara büründüğünde, mutlak hayatını garantiye alacağını da ona bildirmiştir.

Bunu anlamayan, bundan yüz çeviren ve hatta daha da öteye gidip tanrılık iddiasında bulunan insan, Allah'a has kılınması gereken bir yetkiyi kendinde görüyor, bu alana müdahale ediyor, bu yüzden de hayatın tümünü problem yumağına dönüştürüyor.

Bu yüzden sorunlar bizi bırakmıyor. Çözüm diye ortaya konulan ilahi kaynaktan yoksun her düzenleme, bumerang olup insanın başına çarpıyor. Fayda diye sunulan her pratik zarardan başka bir şeye dönüşmüyor.

Sonra da kadını şiddetten koruyacak düzenlemelerden tutun da, uyuşturucuyla mücadeleye, güvenlikten tutun da önüne geçilemez noktaya gelen anarşiye; trafik terörü, hırsızlık, dolandırıcılık, adam kayırma, torpil derken, hayatın tüm alanlarında toplumsal bir yozlaşmaya doğru giden bir ters tepmeyle karşı karşıya kalıyoruz.

Güya sorun çözmesi gereken düzenlemeler, gerçekte sorunun kaynağı olabilmekte, böylece insan kendi idam sehbasını kendisi çeken bir cellata dönüşüyor.

Filhakika insan, Rabbine karşı aldatıldığı bütün ayartılardan sıyrılmadan; sınırlarını aşmış, yatağından çıkmış bir hayat anlayışından, sınırlarına çekilen, yatağına dönen bir kulluğa dönmeden; huzuru, refahı, mutluluğu elde etmesi mümkün değildir.

O halde şu soruyu sormak gerekir : "Ey İnsan! Seni, kerim olan Rabbine karşı aldatan nedir?"(82:6)
 

Yazarın Diğer Yazıları