Nevzat Kaya

Başbağları anlamak

Nevzat Kaya

Hekimler, bir hasta kendilerine geldiğinde önce hastalığı teşhis ederler, sonra da nedenlerini anlamaya çalışırlar. Aslında bu kural bütün sosyal ve politik arenada da aynen geçerlidir.

Bize bulaştırılmaya çalışılan hastalık ise, bir arada yaşama irademizin yok edilip, felçli bir toplum yaratılmak istenmesiyle alakalı bir hastalık. 

Maalesef bu hastalık yapay olsa da gün be gün birileri tarafından büyütülmüş ve şimdilerde ise en önemli toplumsal bir hastalık haline gelmiştir. 

Halbuki halkın birincil gündeminde böyle bir hastalık neredeyse yok. 

Aleviler, Sünniler, Türkler ve Kürtler çok rahat bir şekilde neredeyse her alanda bir iletişim içindeler. 

Yani çarşı pazarda, iş hayatımızda, düğün-dernek işlerinde, camide, okulda, evlerin içinde, mahallede, sokakta böyle bir gündem yok. 

Ne var ne yok siyasi ve ideolojik hesapların devreye girmesiyle oluyor. 

Birileri zenginliğimiz olacak farklılıklarımızı, fakirliğimizin ve mahrum bırakılışımızın sebebi kılmak istiyor.

O halde bu hastalığın teşhisinden sonra, buna sebep olan nedenlerin köklerine inmeden gerçekçi ve mutlak bir tedavi yolu bulmamız zor. 

Aksi takdirde günü geçirme babındaki işlerle uğraşmış oluruz ki, tehlikeler karşısında kafamızı kuma gömmeyi bir marifet sayıp, bununla işlerin hallerini yapmış olduğumuzu sanırız.

Bu sebeple Madımak anlaşılmadan Başbağlar'ı anlamaya çalışmak, kayıkçının küreği boşa sallamasıdır ki gideceği bir yön olmaz. 

Madımak'ı anlamak için de, devletin üzerine bina edildiği sistem ve anlayışın yanında, başımıza giydirilmiş örgünün iplerinin kimlerin elinde olduğuna bakmak gerek.

Pkk/Pyd/Tak/Daeş/Dhkpc/Fetö... Artık örgüt kurmak için alfabede yer kalmadı. Adamlar it çiftliği kurmuş. Kimi isteseler onu havlatıyorlar. 

Bundan öte devletin içinde irili ufaklı birçok kripto örgütlenmeler daha var. 

Ne zamanki ülke, kendilerinin çizdikleri rotanın dışına çıkar, hemen o işle ilgili olanın ipini çözüveriyorlar.  

Üst akıl dediğimiz Nato'nun ve bunun üzerinde de küreselcilerin kurduğu oyunun satranç taşları her yerde. 

Bu oyundan daha kötüsü ise bu taşların karşısında, karşı hamle yapacak taşların ve oyuncunun olmamasıdır. Yani alan serbest, taşını dilediğin gibi istediğin zaman oynat.

İşte bu tablodan hareketle dönemin konjoktöründe, ipleri ellerinde tutanların temel politikaları, kargaşa, kaos, iç çatışma ve etnik ayrışma üzerine kurgulanmış, emperyalist ve sömürgeci güç savaşından başka bir şey değil. 

Silah ve uyuşturucu baronlarının rantlarını koruma ve büyütmeleri ancak masumların kanları üzerinden işleyebilir.

Karanlık yıllardan bir gün idi. 

Daha Madımak'ın ne olup olmadığıyla ilgili bir şaşkınlığın içindeyken, çok değil üç gün sonra 5 Temmuz 1993 günü Başbağlar'dan yükselen bir feryat aklımızı almıştı. 

Artık iş tamam, zemin hazırdı. Birileri kardeşliğimize kastetmişti. Çünkü kardeşliğin hakim olduğu bir toplumda birilerinin rantı dönmeyecekti. 

Bunun için insan soyu düşmanları, bizi insan eden en erdemli değerimize saldırdılar. Kardeşlik yine saldırıya uğramıştı. 

O günün akşam namazı vaktinde, görgü tanıklarının ifadelerine göre 100 kadar kendilerini Pkk'lı diye tanıtan bir grup, Başbağlar Köyü'nü kuşatıp namaz kılmak için camiye giden cemaati alıkoyuyor. 

Erkekleri köyün bir meydanına, evlerden topladıkları kadın ve çocukları da başka bir alanda topladılar. 

O kadar profesyonelce hazırlanılmış bir oyun ki, kimseyi itip kakmadan usulca yapıyorlardı eylemlerini. Amaç mala cana zarar vermeyecekleri iması verip, böylece oluşacak bir direnişin önünü kesmekti. 

Ve topladıkları cemaate yaklaşık 40 dakikalık örgütsel propagandadan sonra, köylüler, evlerden dumanların ve ateşlerin yükseldiğini görünce bir direniş baş gösterecekti ki, silahsız ve savunmasız insanların üzerine ateş etmeye başladılar.

28 kişiyi köy meydanında kurşuna dizen ve 5 kişiyi ateşe verdikleri evlerde diri diri yakan katiller, masum insanları katlettikten sonra “Sivas’ın intikamı alındı” şeklinde bir bildiri bıraktılar. 

Geride 33 ölü, 30 dul kadın, 100’e yakın yetim çocuk ve yakılan evlerin enkazı kaldı. Güya 33 alevinin canı karşılığında 33 sünninin canı alınarak, böylece intikam alınmıştı.

Başbağlar katliamını, üç gün önce Sivas’ta sözde şeriat yanlılarının gerçekleştirdiği Madımak Oteli katliamına misilleme olarak yaptıklarını söyleyen Pkk, bildiride şunları söylüyordu: Madımak Oteli’nde öldürülenler Alevi Kürtlerdi ve buna karşılık Başbağlar’da öldürülenler Sünni Türklerdi.

Planlı olarak gerçekleştirilen katliamda hedef açıktı. Erzincan ve Sivas’ta bir alevi-sünni çatışması başlatmak ve bunu da Türkiye geneline yayarak, bölgede kirli emellerini gerçekleştirecek sosyolojik bir zeminin temelini atmaktı. 

Fakat Alevilerin desteğini arkasına almayı hedefleyen PKK’nın bu isteği sonuç vermedi. 

Yöredeki halktan tepki alınca ve insanları birbirine kırdıramayacaklarını anlayınca, bildiriyle üstlendikleri katliamı önce “devlet yaptı” dediler, ardından Abdullah Öcalan ters tepen her katliam sonrasında olduğu gibi, “benim bilgim dışında yapıldı” dedi ve katliamı Dr. Baran isimli Pkk sorumlusuna yıktı.

Aslında bu katliamın Pkk'nın mı, yoksa devletin içindeki kripto örgütlerin mi, yoksa ortaklaşa yaptıkları bir eylem mi olduğu çokta önemli değil. 

Eğer biz küresel baronların ne tür oyun ve tuzaklarla neler yaptıklarını, amaçlarının ve zihniyetlerinin ne olduğunu anlayamazsak, işin aslına tevessül etmemiş oluruz. 

Sadece gözlerin gördüğüyle iktifa ederiz ki, başımıza gelen her bir musibetin gerçek sebebini anlamadan, kör ve sağır bir şekilde yol yürüyenlerden farkımız olmaz. 

Nerde ve ne zaman bir çukurun olduğunu bilmeden, set ve tuzaklarla dolu bir yolda düşe kalka döner dururuz. Bu ise her daim yerinde sayar adım atmamızdan başka bir şey değildir.

Zaten son kaç yıldır başımıza gelen onca felaket, ipleri ellerinde tutanların, iplerini hiç ummadıkları, bize yanlış yapamaz dedikleri, yerli olan, yerli düşünen birine kaptırmalarından başka birşey değil. 

Bu yüzden dertleri büyük. Türkiye'yi kaybettiler. 

Eğer Türkiye, gerek ülke içinde gerekse de bölgedeki gelişmelerde onların isteklerine göre politika üretseydi, yani onların dediğinin dışına çıkmış olmasaydı bu kadar saldırı, tehdit ve tecrite uğramazdı. 

Bütün güçleriyle, hile ve desiseleriyle saldırıyorlar. Size biçtiğimiz görevin dışında bir şey yapamazsınız diyorlar. Size giydirdiğimiz gömleği çıkarıp atamazsınız diyorlar. Çıldırıyorlar... 

Tabi ki bilene, görene ve anlayana aşk olsun.
 

Yazarın Diğer Yazıları