Bakın dostlar defalarca söyledik yine söylüyoruz. Bu beton kafalı laikler asla iflah olmaz bir güruhtur. Bunların zihniyetleri asla değişmedi. Kinleri ve nefretleri her zaman olduğu gibi hala canlı. En fazla tahammül edecekleri, ki ona da tahammülleri zor ama biz öyle kabul edelim, kendi nefislerine uygun bir İslam anlayışıdır. Namazsız, abdestsiz, örtüsüz, şeriatsız bir İslam istiyorlar. Haramı ve helali belirleme yetkisini kendilerinde görüyorlar. Haşa Allah bu işin içinde olamaz. Onlara göre hayat kendilerinin, Allah da buna saygı! duymak zorunda.
Çünkü günümüz seküler anlayışı, Allah'ın kendi hayatlarına müdahale etme yetkisinin olmadığı görüşünde. Böyle inanıyorlar. Allah vardır, yaratıcıdır, rızkımızı veriyor, hayatı ve ölümü yaratıyor, üstelik ahirete de inandıklarını söylüyorlar. Ama nasıl yaşamaları gerektiği noktasında Allah'ın bir müdahalesinin olmaması gerektiğini düşünüyorlar.
Kitab-ı Kerim böyleleri için "Onlar, doğru yol karşılığında sapkınlığı, mağfiret karşılığında azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklılarmış!" der. Evet nefislerini din edinenler Allah'ın tayin ettiği vakit geldiği zaman bozguna uğrayacaklardır. Bunda asla şüphe yoktur.
Özgürlük, barış, demokrasi, çağdaşlık hepsi birer maske. Ürettikleri tüm kavramlar ve savundukları tüm argümanlar, yalnızca kendileri gibi düşünenler içindir. Başkaları için, özellikle de müslümanlar sözkonusu olduğu zaman bu kavramların onlar için hiçbir anlamı yoktur.
Özellikle müslümanlar diyorum çünkü bir papazın, bir rahibin, bir hahamın ve yahut da Uzak Doğu'da, Afrika'da ya da daha başka yerlerde, ilkel dinler dediğimiz inançlara mensup herkese karşı, kendi dinleri ve ritülleri ile yerelliklerine karşı gösterdikleri bir tevazuyu ve hoşgörüyü, müslümanlara hiçbir zaman göstermezler.
Onlara göre bir rahibin örtüsü rahatsız edici değildir ama müslüman bir kadının örtüsü rahatsız edicidir. Onlara göre geleneksel giyinmiş ve kadınları şeytan olarak gören bir yahudi erkeğinin giyinişi, sakalı, hipabı rahatsız edici değildir ama bir müslümanınki rahatsız edicidir. Daha neler neler söyleriz de, çok uzatmaya gerek yok. Aklını örtmemiş ve satmamış olan herkes bunu bilir.
Daha bir kaç gün önce Chp'li Edremit Belediyesi ile ÇYDD'nin beraber düzenlediği, 9 Eylül İzmir'in kurtuluşu etkinliklerinde zincire vurulmuş çarşaflı bir kadının, zincirleri sökülüp çarşafı çıkarılıp, altından güya çağdaş kıyafetli bir kadının çıkarılması, İzmir'in kurtuluşuna sembolize edildi. Meğer düşman Yunan değilmiş de asıl düşman çarşafla örtünmüş kadınmış. Daha doğrusu o örtünün temsil ettiği, sembolize ettiği müslümanlar.
Sonra başka videolar da yayımlandı ki, AKP'li bir belediye de aynı işgüzarlığı yapmış. Diyecek birşey yok, çok şaşırmadık. Ak Parti tabanından da, özellikle merkez sağ demokratlarında ciddi bir evrilme olduğunu zaten biliyoruz.
Evet laik, kemalist güruh hiçbir zaman değişmedi. Şapka kanunu yerleşsin diye çarşı pazarda topladıkları 17000 küsur insanı idam eden, Dersim bölgesinde aşırı yoksulluktan dolayı vergi veremedikleri/vermek istemedikleri için 80000 küsur insanı katleden, Ağrı Dağı'nda dönemin manşetlerinde boy boy yayımlanan "Hükümet tayyarelerimiz Ağrı Dağı'nı bombalıyor, 5500 şaki öldürüldü" diye arşivlerde hala duran ifadeleriyle, Menemen'de, Diyarbakır'da, Bursa'da, Rize'de, Zilan Deresinde velhasıl Anadolu'nun her yerinde devlet terörü estirerek, Kurtuluş Savaşı'nda şehit verdiklerimizin 10 katından daha fazlasını katleden, idam eden bu laik zihniyet hiçbir zaman değişmedi. Eğer değişseydi şimdiye kadar bir özrü ortaya koyarlardı. Oysa özür orda kalsın, bunlarla gurur duyan, her defasında kutsayarak övündükleri birer gerçeğin özetidir bunlar.
Durum böyle, fotoğraf bu. Fakat gelgelelim ki bizim mahallenin tandırında ne pişiyor, kazanda ne var, bir kaç kavramla da bunları tanımlayarak biraz da ona bakalım.
"Yorgunluk, Yozlaşma, Yalpaklık" gibi "3 Y" ile formüle edeceğimiz resmin tasviri üzerinde iyi düşünmek gerekir. Zira eleştiri altındır ve eleştiriye tahammülü olmayanlar altını elleriyle defeden nasipsiz fukaralardır ancak.
Neredeyse 20 yıldır iktidarda olan Ak Parti kadroları metal bir "yorgunluk" ile karşı karşıyalar. 2002'deki o heyecanlı ruh kalmadı. Dışlanmış, ötekileştirilmiş, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Anadolu müslümanlarının umutlarıyla yola çıkan Ak Parti kadroları, geçen onca sürede iktidar olmanın verdiği rehavet, yılgınlık ve tembellik ile karşı karşıya kalmıştır. İnsanoğlu böyledir. Bir şeyi elde etmek için çok uzun bir zaman mücadele ortaya koyarsınız ve büyük bedeller ödersiniz. Ama menzilinizi sadece onu elde etmeye kadar tayin edip, ondan sonrasını ikame edecek fikirsel ve ruhsal boşluğu dolduracak bir enginliği ortaya koymazsanız, onu elde etmek için canhıraş çalıştığınız sürenin çok altında bir süreyle o gayreti ve emeği tüketir yok edersiniz. Nitekim öyle de oldu. Onca emek ve gayret, iktidar olmanın getirdiği rehavet, yılgınlık ve yorgunlukla yok edilmek üzere.
Bir diğeri, gerek zamanın getirdiği kötülükler ile beraber, 20 yıllık iktidarın köklü bir eğitim ve kültür politikasını bir türlü oluşturamaması gibi etkenler, büyük bir "yozlaşmayı" da beraberinde getirdi. Evet bazılarınız Ak Parti şeytan taşlamaktan tavaf yapmaya fırsat bulamadı diyebilirsiniz. Ama bu geçerli bir mazeret olamaz. Şayet Hac niyeti yapmışsanız görevinizin sadece şeytan taşlama olmadığını, say'e zaman ayırmanız gerektiğini, aksi halde haccınızın geçerli olmayacağını bilmeniz gerekir. Nitekim güç ve iktidar sizdeyse, bunu yapamadım, şunu halledemedim deme lüksünüz olamaz. Tüm bunlardan öte adam kayırmadan, torpile, mülakattan adalet anlayışına kadar tüm alanlarda bir yozlaşma, eskiden olduğu gibi Ak Parti döneminde de şekil ve usul değiştirerek hep devam etti. Evet eskiden de bunlar vardı hatta fazlasıyla vardı ama ahlak, adalet, hak ve hukuk kavramları eskiyle kıyas edilip ölçümlenemez. Ekonomiyi, gelişimi, gelişmeyi kıyaslayabilirsiniz ama bunları kıyaslayamazsınız. Zira bunlar kutsal kavramlardır ve kıyasları ancak ilahi rızayla terazilendirilir. Bu teraziyi ne pahasına olursa olsun doğru tutmanız gerekiyordu.
Üçüncüsü ise, yağcılığın her türlü sosyal ilişkinin merhemi olduğu bir "yalpaklık" hastalığının her tarafı sarmış olmasıdır. Bir iktidar dalkavukluktan haz etmeye başladığı zaman, şeref daima ayaklar altında ezilir. Maalesef dalkavukluk, devlet adamlarının çevresini çepeçevre kuşatmıştır. Yeterince el öpersen sonunda yararlı bir el bulursun anlayışıyla tüm siyasi ilişkiler ve talepler artık yalpak bir boyut almıştır. Daima öveceksin, gururları okşayacaksın, göklere çıkaracaksın ki, işin görülsün. Nihayetinde ikiyüzlülüğü, dalkavukluğu beceren iftirayı da becerir. Tüm ülke her kesimden trollerin algılarına esir olmuş durumda. Haritayı doğru okuyan, doğru gören çok az insan var. Boşuna dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün getirdiği çıkardan fazla olursa o ülke batar dememişler.
Ah Erdoğan Ah! Onun ülkesine ve halkına karşı halen samimi biri olduğuna inanıyorum. Fakat samimiyet tek başına yeterli değildir. Tüm kadrolarınızla ve tüm teşkilatlarınızla bu samimiyetin heba olmasını önleyecek tedbirlerinizin de güçlü olması gerekiyor. Fakat siyasetin özünde bu yoktur. Son 20 yılda başına getirilmek istenen onca badirelerden dolayı yoğurdu üfleyerek yiyen Sayın Erdoğan'a, ne sesimiz yetişiyor ne de onun tüm teşkilatları bu saatten sonra kontrol edip fabrika ayarlarına getirecek bir inisiyatifi ortaya koyacağını düşünüyorum.
Bari toplumun zihninde bir bombanın tahrip ettiği kadar etki bırakmış bir kaç hususu acele ortadan kaldırın. Mülakatı kaldırın, devlet yönetiminde partiye yakınlığı değil, ehliyet ve liyakati önceleyen bir mekanizmayı kurun. Genç nesle umut vaad edecek gerçekçi politikalar ve yatırımları ortaya koyun. Adaleti itibarlı hale getirin. Pahalılığa mutlaka bir çözüm bulun. Zira siz yapmazsanız bu ülkenin muhalefeti, var olanı da yok etmeye geliyor. Çünkü onların sadece sizi devirmekten başka bir gayeleri yok.