Nesibe Aldemir

Yıkık şehrin yıkık gönülleri

Nesibe Aldemir

Deprem sonrası Malatya’mızda toplumsal ve bireysel ruh sağlığı maalesef ki bozulmuş durumda. İnsanların tahammül gücü azalmış, dikkatleri dağınık ve mutsuzlar. 

Kolay değil asrın felaketini yaşadık. Ailesini, çocuğunu, eşini, dostunu, evini, işini ve yaşadığı düzeni kaybedenlerimiz var. Şehrini kaybedenler. Yetim bir kederin gölgesinde yaşayanlar. Konteyner kentlerde hayat mücadelesi verenler. Sevdiklerinden ayrı düşenler…

Nice hüzünlü hikâyelere şahit oldu bu şehir. Nice acıları bağrına bastı. Nice gözyaşlarını toprağına karıştırdı. Nice güller bitirdi yaralı gönlünde.

Beli bükülen bu memlekette yaşamak için güçlü bir maneviyatla kuşanıp, yaramızı Yaratan’dan sarmasını beklemekten başka çaremiz kalmadı. Yalnızca madde üzerine inşa ettiğimiz hayatlarımız anlamını çabuk yitirdi ve yitirmeye devam ediyor. Gönlümüzün sıvası dökük, umutlarımız kırık. İhmal edilmişliğimizin üzüntüsü hepimizi ayrı yıkmış durumda.

Peki, tüm bu yaşadıklarımızın acısını dindirecek olan nedir? Evet, belki yeterince anlaşılmadık ve dahi ihmal edildik. Kayıplarımız da var. Maddi manevi yaralarımız mevcut. Fakat unutmayalım ki biz hayatın elini bir defa bıraktık mı o bizim ellimizi on defa bırakmaya hazır. Kaldığımız yerden yola revan olmak hayatın en acı gerçeğidir. Bu gerçekle yüzleşmeli bizi ayakta ve hayatta tutan dallara sıkıca tutulmayız. Aksi halde düşeriz ve kayboluruz kuyularda. Karanlıklarda yolumuzu aydınlatan kandillerin yağını yenilemeliyiz. Yoksa yolumuzu kaybederiz ve özümüze yabancılaşırız.

Duyulmadığımızı, görülmediğimizi, anlaşılmadığımızı ve merhamet edilmediğimizi düşünebiliriz. Ama unutmayalım ki kimsenin merhameti O’nun merhameti kadar kapsayıcı ve büyük değildir. Kimse O’nun kadar iyi göremez ahvalimizi, kimse O’nun kadar iyi duyamaz sesimizi. 

Kalbimizin duvarlarını inancın ve imamın canlı renkleriyle boyamaktan başlayalım kendimizi iyileştirmeye. Belki yorgunuz belki durgun belki de vazgeçtik birçok şeyden. Fakat hatırlayalım ki kâinat hızlı bir akışta. Umudun taze çiçeği asılıdır yeryüzüne işlenen her nakışta. 

G/özlerimizin önüne inen perdeleri kenara çekelim ki içeri güneş sızsın. Nehirlere eşlik etsin yürek tınımız. Gölgesinde serinlediğimiz dostlarımız olsun. Gözlerinde ve sözlerinde dinlendiğimiz yüreklere yaslayalım başımızı. Elinden tutmamız gereken mazlum ve masum insanların elini tutalım. İyilik iyidir düsturuyla hareket edelim. Kimin bizi nasıl okuduğuna değil bizim kâinatı nasıl okumamız gerektiğine odaklanalım.

Yaşadığımız fani dünya hayatında kimse bize sonsuz bir mutluluk vadetmedi. Kimse acısız, dertsiz ve kedersiz bir yaşam için bizimle sözleşme imzalamadı. Kısacası kimse bize dünyada cenneti yaşayacağımıza dair söz vermedi. Bu gerçeği unutmadan yaşamak aklımızın ve kalbimizin idrakini genişletecektir. Bu genişlikle beraber hayata daha büyük açıdan bakma fırsatını yakalayacağız. 

Dar açıdan bakış darlıklar doğurur. Gönül dara düşünce de insanın hayata uyumu zorlaşır. Çevresiyle ilişkileri bozulur, umutsuzluk damarlarındaki kan misali tüm vücudunda dolaşır. Sonrası depresyonlar, bozulan ruh sağlıkları, kalbi terk eden maneviyat…

Son zamanlarda şahit olduğumuz sonu gelmeyen trafik kazaları, intiharlar, cinayetler, kavgalar ve dahası. Anlaşılan o ki biz depremzedeler olarak iyi değiliz. Bizler yaralarımızı beraber sarıp bugünlerin üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Ama yeterli olmuyor. Kimimiz daha kırılgan kimimiz daha narin yapıdayız. Kimimizin acısı kimisinden ağır. Bu bakımdan yetkili mercilerin deprem bölgelerine özel manevi ve psikolojik destekler sunması gerekiyor. Unutmayalım ki kişinin sağlığı demek toplumun sağlığı demektir vesselam. 

Yazarın Diğer Yazıları