Nesibe Aldemir

Tut insanlığın elinden

Nesibe Aldemir

Yitik bir çağın yorgun insanlarıyız biz. Merhametin ve insan haklarının dilden öteye geçmediği karanlık bir çağın sözde aydınlarıyız biz. Gözyaşlarının kana karıştığı, masum çocukların zalimce katledildiği, beyaz masalarda siyah kararların alındığı çağın insanlarıyız biz.

Umuda, insanlığa, sınıra doğru bir çocuk koşuyor. Düşüyor tekrar ayağa kalkıyor. Bir daha düşüyor bir daha kalkıyor. Derken bir daha… Senin her düşüşünle insanlık başından dizden darbe alarak yara bere içinde kalıyor, mülteci doğan yavrum. Güzel ve temiz kıyafetleri, eli yüzü toz içinde kalıyor insanlığın. Sonra sen yürüyüşüne devam ediyorsun içinde mor menekşelerin umut veren kokusuyla. Fakat insanlık düştüğü yerde öylece kalıyor. Sessiz bir şekilde sadece izliyor olan biteni. Emperyalizm, ırkçılık ve menfaat geliyor elinden tutmaya. Onların kanlı ellerine sarılarak doğrulmaya çalışıyor olduğu yerden. Kanlı ellere, zalim yüreklere aldırmadan kendinden geçmeyi tercih ediyor. Ve insanlık ihtiraslarına yenik düşüyor. Tüm dizginlerini batının oyunlarına teslim ediyor.

Ne olduysa bu teslimiyetten ve kuşatmadan sonra oldu. Yanı başımızdaki komşularımız zalimin zulümden bize sığındı. Onlara kucak açtık. Şimdi onlara yardım elini uzattık. Amacımız onları yurduna yerleştirmekti. Fakat bundan evla olan sınırlarımızda güvenliği sağlamaktı. Bunları çok konuştuk, yazdık, çizdik ve tartıştık. Suriye’de ne işimiz var diyenlerimiz oldu. Biz bunları konuşurken onlarca askerimiz şehit düştü. Anaların, babaların, çocukların feryadı göğe yükseldi. Gencecik fidanlar toprağa serildi. Yüreğimiz yandı. Tüm bu acıları yaşarken umudumuzu hiçbir zaman kaybetmedik. Karşımızda kim olursa olsun yediden yetmişe canını vermeye hazır canlarımız var. Göğsümüzde sarsılmaz imanımız var. Birbirine her koşulda kenetlenen yüreklerimiz var. Fakat mesele bizimle çözümlenmiyordu işte. Mesele dünya üzerinde hüküm süren kirli oyuncuların elindeki bir oyuncaktı âdeta. Bizim gücümüz kalpten ettiğimiz dualarımızdı. 

Şimdi sözde ateşkes edildi. Sözüne ve dostluğuna ne kadar güvenileceği oldukça aşikâr olanların mumu bilmem yatsıya kadar mı yanar yoksa akşama kadar mı? Sınırlarda insanlık sınırı aşanlarla aynı zihniyete sahip olanlara ne kadar güven duyacağız. Bunu zaman gösterecek. Duamız bu konuda yanılmak. Fakat tarihe düşen notlar umudumuzu kırıyor. Zalimlerin zulmünü anlatan nice katliamlar var.

Dün de bugün de kadınlar, çocuklar, masum insanlar “insanlık” dışı muameleye maruz kaldı ve kalıyor. Dünya “adaleti” sessiz zindanlara hapsetmiş. Müebbet yemiş insanlığı savunacak avukatlarda kalmamış. Sükûnet içinde yaşayın diyorlar. Sana ne kardeşim diyorlar. Dal dünyanın cezbedici ahengine, çek yüreğinin üzerine bir silikon, tıkaçla kulaklarını, göz bandını tak ve rahat uykuna dal. İnsan hakları çığırtkanlığı yapanların sunmuş olduğu elbiseyi geçir üzerine. Madde odaklı yaşayarak manevi dünyanın ağaçlarını bir dal kalmayacak kadar buda. Şimdi kalbin tam kıvamına geldi işte. Duyarsızlığın ise en büyük zenginliğin oldu. 

Alıştın sınırlardaki sınırsızca yok edilen insanlığa, şehitlerin tabutu başında fotoğrafta çektirdin. Senden fazla kimdir bu vatanı seven söyle? Irkçılık elbiseni giydirdiğin yüreğinle mültecileri insan sınıfından çıkartın. Yapma kardeşim yapma. Siyasetin, batının malzemesi olma. Bu topraklar nice medeniyetlere beşiklik etti. Sen insanlığı ve insanlığını onarmaya bak. Şehidine Fatihalar oku kalbinle. Bugün medeniyetin, insan haklarının tarifini yapanların kanlı ellerini bulaştırmadıkları İslâm coğrafyası kalmadı. Kime ne saz çalacaklar bilmiyorum ama. Senin o besteleri dinlemeye vaktin yok unutma. Mülteci bir çocuğun ayağına takılıp yere serilen insanlığı kaldıracak kadar güçlenmek zorundasın. Dinin, aklın, ilmin, bilimin ve sanatın ile gelişiminin kapılarını aralayacaksın. Elindeki toz bezi belki dünyanın kirini pasını temizlemeye yetmeyecek ama yüreğindeki tozları alacaksın. Ve böylece daha insanca bakacaksın olup bitene. Nihayetinde tutacaksın insanlığın elinden.

Selametle…
 

Yazarın Diğer Yazıları