Nesibe Aldemir

Senin kalbin ne renkti?

Nesibe Aldemir

Varlık âleminin en değerli canlısıdır insan, eşref-i mahlûkat şerefini koruyabildiği sürece. Bu şerefe nail olabilmek için kalbin renkleri oldukça açık tona sahip olmalı. 

 Tenden ziyade yürek rengiyle yansır insan hayata. Merhamet ile güzelleşir ve güzelleştirir dünyayı. Yaşamda silinmeyen izlerin kalemidir kalp. Unutulmayan acı tatlı hatıraları ömre işleyen nakkaştır. Ilgıt esen rüzgârda savrulan gözyaşlarıyla yeşeren umutların elinden tutandır. Bazen de hoyratça etrafı dağıtan bir fırtınadır. Ezip yıkıp geçen bir zelzeledir.

 Irk, dil, din, cinsiyet, renk ve millet olmanın öncesidir insan olmak ve insanlığa tabi olmak. Hayata bu pencereden bakabilenlerin gördüğü yerdedir huzur, merhamet ve insaniyet. Dünya olarak aydınlanmak bu minvalden geçer. İnsanı insan olarak görmeden yürünen yolların sonu karanlığa gebedir. Toplumu karanlığa sürükleyen bu yoz anlayış bulunduğumuz çağa yakışmamaktadır. 

 Gerçi atlanan çağlar insanın değerini arttırdığı gibi değersizliğini de gözler önüne sermekten geri kalmıyor. Siyah diye ayrıştırılan tenlerin üzerinde üstünlük kurma çabası maalesef ki acımasız ve yoz zihinlerin tazeliğiyle insanı ürkütmüyor değil. Nasıl bu kadar acımasız ve ırkçı olunur diye kafa yorarken gözyaşımız toprağa düşüyor. Fakat o da neyin nesi sözde Müslüman kimliğiyle kundaktaki bebeleri zalimce katledenlere yoldaşlık edenler yansıyor gözyaşımızdaki her damlaya. Yüreğimize ve aklımıza sığmıyor Müslümanı Müslümana kırdıran savaşlar. Ortadoğu’da çocuk olmak mı suç yoksa Amerika’da bir siyahi olmak mı? Ya da Anadolu’nun bağrında bir kız çocuğu olarak doğmak mı? Hadi canım sende demeyin Hak aşkına. Bugün bir siyahinin zalimce canına kıyıldı diye hepimiz ayağa kalktık. Olması gerekenin olduğu için. İnsan olmanın gereği olduğu için. 

Sözün tükendiği anlar vardır. İşte oradan başlamak gerek bazen söze. Merhamet insan olmanın gereği ise nerede bu insanlık diye arayış başlasın insanlığın kayıp pazarında. Yoz zihinlerin ırkçılık temelli görüşlerine karşı durmak gerek. 

 Çok uzak bir tarih değil annemin anlattığı bana. Beş kız çocuğuyla verdiği hayat mücadelesinde bir erkek evladını 13 yaşında kaybeden annemin ıstırabını daha iyi anlıyorum zamanla. Ben evin altıncı ve son çocuğu olarak dünyaya gözlerimi açtığımda babaannem yüzüme dahi bakmamış. Doğum hediyesini almamış anneme kız olarak dünyaya geldim diye. Bu hikâye içimi kanatırcasına acıtmıştır her dinleyişimde. Yine çocukluğumdan bu yana gözlemlerime takılmıyor değil babaannemin erkek torunlarına olan düşkünlüğü. Önceleri ona kırılırdım neden böyle düşünür diye. Şimdi düşünce anlıyorum ki ona da öğretilen doğrular bunlardı yanlış da olsa. Babaannem hayatta yaşıyor Rabbim sağlık sıhhat versin kendisine. Bir kızı da yok şimdilerde hasretini çektiği. Ziyaretiyle ömrünün sonbaharına güneş misali evine doğacak. Şimdi söylüyor henüz bebekken vefat eden halamın hayatta olmasını ne kadar istediğini. Fakat ölüm gerçeği de değişmiyor cinsiyet gibi, renk gibi. 

Kendi tercihlerimiz dışında olan varlık hikâyemiz hayatımızın akışına yön veriyor çoğu zaman. Ben bu yaşadıklarımla keşke babamın oğlu olsaydım demedim değil. Bir çocuk aklıyla insan daha farklı ne düşünebilirdi ki? Annem erkek evladı yok diye yaşadığı o duyguların yanı sıra “Kürt Kızı” diye anılarak ayrı bir sınıfın insanıymış gibi muameleler de görmedi değil. 

 Hayata ve insanlara bu şekilde at gözlüğüyle bakan, sözde beyaz tenli kendi ırkıyla övünen insanların varlığı henüz son bulmuş değil değerli gönül dostları. Irkçılık sadece sınır ötesindeki coğrafyalara özgü bir durum değil aslında. Kim bilir yanı başımızda hangi hayatlar karanlığa sürükleniyor renginden, cinsiyetinden ve ırkından dolayı. Tenindeki siyah renk nedeniyle köle pazarında insan satanlardan ne farkı var mezhep çatışmasıyla masum bebeklerin kanını akıtan zihniyetin. Nasıl ayrıştıralım yıllardır kız çocuğunu insan olarak görmeyenleri Müslüman kimliklerinden. Oysa merhametti kalbin rengini aklaştıran, berraklaştıran. Mesele görebilmekti hayatı ve insanı tüm renkleriyle gönül gözünden. Duyabilmekti tüm seslerini insanlığın can kulağıyla… Aynaya yansıyan renginden ziyade kalbini beyaza bulamaktı usulca ve duruca. Sonra sormaktı senin aslın nereli sorusunun yerine senin kalbin ne renkti?

 Selametle…
 

Yazarın Diğer Yazıları