Nesibe Aldemir

Perdeler Ötesinden Sessizlik İklimine

Nesibe Aldemir

Sessizlik ikliminde yaşamayı da bilmeli insan. Cümlelerin ziyana uğradığı duraklarda beklemekten vazgeçmeli. Ve gitmeli anlaşılmadığı diyarlardan uzaklara.

Öyle ki kalp de yorulur. Ve durulmak ister. Zamanın gölgesi koyulaşıp daha ağır akmaya başlayınca insan güneşlikleri kenara ittiği gibi tül perdeleri de çeker pencerelerinden. Karşısına çıkan manzaraları veya hep orada duran manzarayı daha net şekilde görmeye başlar. Kimimiz buna aydınlanma der kimimiz basireti açılmak kimimiz de idrak etmek der. Nasıl tabir edilirse edilsin ifade etmek istediğimiz hissin ortak olduğu kanısındayım.

Buna evrensel bir duyguda da diyebiliriz. İnsanın aklı ve duyguları yere basmaya başlayınca ortaya çıkan bu süreç onu derinleştiriyor. Bu derinlikle iç dünyası genişleyip büyüyen insanın hayata bakışı da genişliyor. Çevresinde olup bitene karşı çok yönlü bakmaya başlıyor. Kusur aramaktan ziyade kusurların nedeniyle ilgileniyor ve başkasından ziyade kendi kusurlarıyla hemhal oluyor. Böylece kendisine verilmiş olan enerjiyi ve gücü doğru yerde kullanmayı öğreniyor. Bu öğretiyle ilk başta kendini okumayı öğreniyor. Kendinde var olan hasletleri tanıyor. Zaaflarının farkına varıyor. Bu zaafların iç ve dış dünyasına verdiği tahribatı fark ediyor. Gönlünü daraltan halleriyle yüzleşiyor.

Kendiyle başlayan bu yolculuk etrafındaki insanları okumakla devam ediyor. Derinlikli ve incelikli düşünmeden kabaca insanlara vurduğu etiketleri gözden geçiriyor. İnsan okurken yaptığı yanlışların farkına varıyor. İnsanı tanımlarken eksik veya fazlaca yaptığı tanımları inceliyor. Belki de zihnindeki kalıplara insanları oturtmaya çalışmakla en büyük yanlışı yaptığını anlıyor. 

Anladıklarıyla kâinatı okumaya başlıyor. Toprağı, suyu, ağacı, bitkiyi, böceği, hayvanı… Hepsinin ahengini uyumunu izliyor. Öyle ki birinde insanı yoran bir söz yok. Güneş, ay, yıldızlar her biri görevini ifa ediyor. Kâinattaki eşsiz uyumla insanlar arasında yaşanan uyumsuzluğu kıyaslıyor. Kendisine irade gibi eşsiz bir nimet sunulan insanın onu nasıl da görmezden geldiğini fark ediyor. Öyle ya iradesini yönetmeyen insan ne dilini ne aklını ne de kalbini yönetebilir. 

Yönetmeyi yönetemeyenler insan ilişkilerinde başarısız olurlar. Sözlerini ölçüsüz kullanırlar. Nerede nasıl davranması gerektiğini bilmezler. Haddi aşma konusunda ustalaşırlar. Sınırları ihlal edip pervasız haller sergilerler. Ne acı ki hepimizin etrafında düşünmeden yaşayan insanlar mevcut. Ağzından çıkan sözün verdiği ziyandan habersiz olanlarımız var.

Gönlümüz ne denli geniş olursa olsun, sadece kendini düşünen karşısındakinin hak ve hukukunu gözetmeyen insan güruhuna gönül odalarımızda yer olmasın. Onları hayatımızdan çıkarmak gibi bir lüksümüz yoksa onlar için s/özümüzü ziyan etmeyelim. Sessizlik iklimde dem tutalım. Kulakları, algıları ve alıcıları açık olan insanlara emek harcayalım dostlar. Çölde kır çiçekleri bitmez. Yağmurdan anlamayan tohum yeşermez. 

Perdeler aralanır, camlardaki buğu kaybolur ve açılır pencereler. Geç de olsa anlar insan, bazı vakitler sessizlik ikliminde yaşamanın insana verdiği huzuru. Hayat sahnesinde sergilenen oyunların perde arkasındaki gerçekliğini. Ziyana uğradığı duraklarda geçirdiği vakitlerin kıymetini. 

Perdeler ötesinden sessizlik iklimine yolcu olmalı insan kimileyin. G/özlerde yaş da olsa bakmalı manzara denilen gerçekliğe. Ve sessizliğin verdiği huzurla ılık esen rüzgârda savurmalı ruhunda biriken tortuları vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları