Nesibe Aldemir

Mutsuz ol yeter

Nesibe Aldemir

 Eksik aramayı, kusur bulmayı kendine meslek edinenlerin sayısındaki artış insanlar arasındaki ilişkilerde samimiyetsizliğe neden olmaktadır. Günümüz insanının çizmeye çalıştığı mükemmeliyetçilik tablosu insanı aslından uzaklaştırdığı gibi samimi bir dosta olan açlığını da ortaya koymaktadır.

 Gördüğümüz bir açığı daha çok büyütme gayemiz, insanların ayıbını yüzüne vurmaktan zevk duymamız, birinin hatasını bulmayı hazine bulmak kadar değerli görmemiz ne kadar basit çizgiler üzerinde zikzak çizdiğimizi göstermektedir.

 Başkasında gördüğümüz eksik, kusur, hata bizi kendimizi üstün görmeye sevk ediyorsa kendimizi yeterince tanımıyoruz demektir. Kendini tanımayan insan başkalarını nasıl tanır ve tanıtır ki? Ne kadar ilginç değil mi? Kendinin kim olduğunu bilmeden yaşayanlar; bu şöyle kötü, şu böyle hatalı, o da böyle yaşıyor diyerek egosunu zirveye taşımaktadırlar. Onların hayattan aldığı zevk başkalarını konuşmak diğer tabiriyle dedikodu yapmak ve başkalarının mutsuzluğuyla mutlu olmaktır.

 Ne kadar büyük bir acziyet değil mi? Mutluluğu başkalarının mutsuzluğunda aramak zihniyeti. Birilerinin yaşadığı olumsuzluklara sevinmek, başlarına gelen belalara gülmek erdemsizliğin açık bir göstergesidir. Bu şekilde aranan huzur netice vermediği gibi yüreği zifiri karanlıklara sürüklemektedir. Bu karanlık ise ruhsal sorunları beraberinde getirmektedir. 
 
Hayattan tatmin olmama, elindekiyle yetinmeme, doygunluğa ulaşamamanın nedeni sürekli başkalarının hayatıyla mukayese halinde olmaktan kaynaklanmaktadır. Bu mukayeseden iyi anlamda çıkarımlar yapabiliyorsak bunun yeri ayrıdır. Yani örnek insanların örnek yaşantılarını kastediyorum. Hayatımıza ışık olacak yaşarken belirgin izler bırakan insanları örnek almanın bize zararı değil faydası olacaktır. Belki yaşanmış bir hikâye veya söylenmiş bir söz ile yüreğimizin karanlık yanları aydınlanacak.
 
Kişilere ve olaylara bakış acımız kınayıcı, yıkıcı ve faydasız eleştirici şeklinde olduğu sürece kendimizi göreceğimiz aynaların önündeki perdeleri aralamak mümkün olmayacaktır. Bu mantalite ile yaşanan ömür kalitesini yitirdiği gibi kişiyi de kendi içinde yalnızlıklara sevk edecektir. Bu yalnızlık ile ne yapacağını şaşıran insan başkalarının mutsuzluğu ile mutlu olmaya kalkışacak, birilerinin hatalarına sevinecek ve gerçek mutluluğu tadamayacaktır.

 Başına bela olan tatminsizlik duygusu ile savaşırken zamanla merhametini de yitirecektir. Etrafında kanından canından olan insanların bile mutsuzluğuna sevinecek hatta onların huzurunu kaçırmayı zafer bilecektir. Zihniyetinde ve kalbinde yankılanan “Mutsuz ol yeter!” sesi davranışlarına yansıyacaktır. Bu yansıma aramızdaki kardeşlik duygusunu bitirdiği gibi hasetlik denilen illet bir hastalığa da tamamen teslim olmaya neden olacaktır. Netice olarak kalp huzuru başkalarının mutsuzluğu ve düşüşünde arama eylemine girişecektir. Bu arayışın sonucunda kıskaçlık kıskacına sıkışıp kalan insan erdemini yitirme durumuyla karşı karşıya kalacaktır.

 Oysa hayat iyilik yapmakla, iyiliği yaymakla ve iyi kalmakla anlam kazanır. Bütün çabalarımızın nedeni de bu değil midir? Bencilik, ego tatmini, doyumsuzluk gibi başa çıkılmadığımız duygular başta kendimiz olmak üzere etrafımızdaki herkese büyük zarar vermektedir. Ayrıca aramıza aşılmaz mesafeler koymaktadır. Erdemi kazanmak ve yüceltmek istiyorsak ilk başta kendi benliğimize bir ayna tutmalıyız değerli dostlar. Etrafımızdaki insanların mutsuzluğunda mutluluğu arayacağımıza kalp duvarlarımızı merhametle örelim. Elimizi iyilik için uzatalım. Dilimizdeki sözcüklerle kalbe dokunalım. İnsanların derdine, düşmesine ve mutsuzluğuna sevinmek bize erdemsizlik ve hasetlikten başka bir duygu kazandırmaz. Unutmayalım ki erdemin olmadığı yerde samimiyet ve mutluluk aramak beyhude bir arayıştır… 
 

Yazarın Diğer Yazıları