
Mükemmel Dünya
Nesibe Aldemir
Dünyayı sıkıca saran teknoloji, insanoğlunu "mükemmeliyetçilik" konusunda sürekli olarak uyarıyor. Dış görünüşteki kusursuzluğa hizmet eden sektörler ise hızla büyütmektedir.
Fakat bu büyüme insanın iç dünyasında küçülmeye sebep olmuyor değil. Yanı sıra ruh sağlığını da bozuyor. Mükemmel bir cilt, mükemmel gülüşler, mükemmel kaşlar, mükemmel kirpikler...
Tepside sunulan bu yapmacık dünya, insanı kendi olmanın ötesinde bir hayata sürüklüyor. Bu sürükleyiş ilk başlarda kendini çok belli etmiyor. Masum ve küçük dokunuşlar adıyla başlayan serüven saydam dünyamıza veda etmemize sebep oluyor. En güzel surette yaratılan insan en güzel sanatçının eserini olmadık değişimlere uğratıyor. Öyle ki insan kendine dahi yabancılaşıyor. Hem bedenini hem de ruhunu tanıyamaz hale geliyor.
Bu denli bir değişime uğrayan kişi mükemmeliyetçiliğin kulağından hiç gitmeyen sesiyle yaşamaya devam ediyor. Herkesten güzel, kusursuz bir güzelliği ararken ömür sermayesi tükenip gidiyor. Yüreği tetikte ve daima beğenilme kaygısıyla atarken, ne hayatın tadına varıyor ne de kendinde var olan güzelliklerin.
Çoktan göçüp gittiği kendisinden bir daha haber alamıyor. Yabancı biriyle yaşar gibi yaşıyor hayatı kendine uzak kendinden uzak.
Sonra mükemmel giyimde arıyor kendini. Marka kumaşların dokusundaki kaliteyle kişiliğindeki kaliteyi eşdeğer kılıyor. Böylece kusursuz karaktere ulaştığı kanısına varıyor. Gel görelim insan kendini bir kez olsun böyle görsün. Bunun aksini reddetsin. Ne kadar saydam bir gerçek olur siz söyleyin?
Gelelim kusursuz kurulduğu halde binlerce kusur bulunan sofralarımıza... Lezzetinden ziyade görünüşe önem verilen sofralar... Kimi ağırladığımızı unutup sadece beğenilme endişesiyle hazırladığımız yemek sofralarımız da mükemmeliyetçilik zehriyle zehirlenmiş. Kaç beğeni alırız kaygısıyla bin bir zahmete katlanıp hazırladığımız sofralarda misafirle konuşacak, muhabbet edecek halimiz kalmayınca mı mükemmel oluyoruz? Yine mi olmadık? Görülen o ki zehir büyük olunca etkisi de büyük oluyor.
Zihnimizi, kalbimizi ve bedenimizi sarmaşık misali saran mükemmeliyetçilik duygusu bizi biz olmaktan çıkardığı gibi gerçek hayattan da koparıyor. Bağrında kaygı, endişe ve mutsuzluk açan bu sarmaşık gülleri, hayatımızı tümüyle ele geçirmeden ondan kurtulmanın yollarını arayalım.
Masalda değil dünyada yaşıyoruz değerli dostlar. Hatırlayalım ki her insan ayrı bir renk hayatımızı güzelleştiren. Rengimize sahip çıkalım. Rengimizden vazgeçersek mükemmeliyetçi sarmaşık güllerin kollarında buluruz kendimizi. Hayat zehir olur da kalır boğazımızda. Sonra bir avuç alıntı sözlerle avuturuz içimizi;
"Bitmiş yoğurt kaplarına çiçek ekilen bir çağda yaşamak isterdim. Her şeyin mükemmel olmak zorunda olmadığı bir çağda..."
Hayat acısıyla tatlısıyla r/enginde kalabilenlere güzel dedi meczup...
Selametle...