Nesibe Aldemir

Kopuk Halkalar

Nesibe Aldemir

Zinciri kırılan bir dünyanın halkalarında yaşamak umudumuzu zedeliyor. Biz kırılmış umudumuzla karaları bağlayarak yürüsek de güneş, her yeni gün üzerimize doğmaktan vazgeçmiyor.

Sazı başka sözü başka türküler kulağımızın pasını silmez oldu. İnandığı başka yaşamı başka insanlar hayatı çekilmez kıldı. Arafta kalan duygular samimiyetimizi sorgulatır oldu.

Yaralarımız kendi kendine kabuk tutmakta zorlanıyor. Çoğu zaman iyileşmemek için direniyor. Huzuru olmadık şeylerde arayan yüreğimiz ızdırap halinde kıvranıyor. 

Kalbimizin tek odalı evleri kendimizi bile ağırlamaz oldu. Ne mekân şifa ne zaman tatmin olmayan egolarımıza. Kendini düşünmekten başkalarına fırsat bulmayan zihnimiz uçurumlara gebe. İnsansız hava aracı misali uçuyor, uçuruluyoruz. Rotamızı kapitalist sistemin kadim kuralları belirliyor.

Markalar sırtımızda, halkalar boynumuzda. Buğday tanesinin hikâyesinden habersiz büyüyor çocuklar. Bu yüzden kıymeti kalmadı nimetin. Bereket azaldı, riya çoğaldı. 

Sessizliğin adı oldu saflık. Yaptığı işe özüyle özenenler hor hakir görüldü. Yüreklerin sesi kısıldı. Nefsin sesine mikrofon takıldı. O sesin yankısı tüm insanlığı sarıp sarmalıyor. 

Dünyanın zincirlerini kırıyor. Kırılan halkalarda yalnız dans eden insanlar çoğalıyor. 

Ardından başlıyorlar şikayetler; dünya şöyle kötüye gidiyor, zaman nasıl da karalı, insan böyle sağır ve kör...

Afedersin kardeş, sen nereye gidiyorsun o halkanın üzerinde? Dilinde bir sürü söylem, bedenin ve yüreğinde yok bir eylem. Kendin olmaktan çoktan vazgeçmişsin. Dünyanın zincirinin bir halkasını da sen koparmışsın. Yetime kör, düşküne sağır olup dertliye sırtını dönmüşsün. Aynalara mı küstün de kendini görmez oldun? Kalbinin tek odalı evinde karanlıklara maruz kaldın. Seni senden bilip O'ndan koptun diye mi uykuda geçen ömrün. 

Kimin hayatındaki eksiklikle tatmin oluyorsun, kimin kusurunu yaydıkça rahatlıyorsun? Baksana kendine gurbet geçiyor ömrün başka hayatlara fazlaca odaklanmaktan. Her ne kadar bilmesen de arkasından konuştuğun insanların günahıyla ağırlaşıyor belindeki yükün. Sonra hayat ağır geliyor yüreğindeki o tek odaya. Sonra odandaki küçük aynada gördüğün "sen" i hayatın kendisi sanıyorsun. Bu nedenle karanlık bakıyorsun etrafa. Ve karartıyorsun insanlığın içini. Umudu kırıyorsun tekrar filizleneceğini hesaba katmadan.

Yanıldın yine.

Bak zincirin kopmayan halkaları da var. Muhacir bir çocuğun gözünde parlayan ışıkta aydınlanan yürekler var. Sokaklar var içinde mendil satan çocuklarıyla. Ayakta durmakta güçlük çeken çınarların derin gölgesinde soluk almak gibisi yoktu. Simit satan bir genç, büyük adımlarıyla akşamın geç saatlerine aldırmadan yürüyor kaldırımlarda. Tepsideki simitler ancak yarı olmuş. Alından akan her damla ter duruşu biraz daha dik tutuyor. 

Zincirdeki halka gittikçe kalınlaşıyor. Kendi gerçekleriyle kucaklaşan insanların öyküsünü yazıyor caddeler. Birbirinize sıkıca bağlı halkalara eşlik ediyor gündüzler ve geceler. Lüks mekanlardan uzak, tavşan kanı çayın deminde demleniyor muhabbetler. Bu nedenle koyudur onun rengi. 

"Nedir bu halkaları bir arada tutan?" dedi birisi.

Cevap verdi kopmayanlardan bir  başkası;

"Yüreğimiz geniş ve çok odalı. Yeri hasır fakat duvarları aynalı. Önce kendi kusurumuzu gösterir bu aynalar. Biz de önce kendi eksiklerimizi gördüğümüzden hayatı farklı pencerelerden seyrederiz. Hepsinden öte insanlığın mat rengini parlatmaktır gayemiz. 

Sizin boynunuzda takılı olan halkalar bizim gönlümüzde. Bu nedenle insanlığın tadını alarak ve aldırarak yaşıyoruz. Şimdi sende in o kopuk halkanın üzerinden onu eline al ve zincire yaklaş. Dünyanın kötüye gidişinden yakınmak yerine elinden tut gönüllerin, onarmaya bak halkaları... Olur, da yeşerir umutların solduğu yerden yeniden..." 

Vesselâm

Yazarın Diğer Yazıları