Nesibe Aldemir

Kırılan dallar, kuruyan ağaçlar

Nesibe Aldemir

Kırılınca bir ağacın dalları onu kurumaktan alıkoyamazsın. Dallar ne kadar büyükse ağacın kuruma riski o denli yüksektir.

Gölgesiyle insanı serinleten, meyvesiyle insanın damak tadını lezzetten lezzete gezdiren ağaçlar, yeryüzünün işleyişinde olmazsa olmazlardandır. Yana açılan kollarıyla tüm insanlığı ve doğayı kucaklayan bu canlılar oksijen kaynağı olmanın yanı sıra şefkatin, iyiliğin, güzelliğin ve bereketin de kaynağıdır.

İyilik yapan, başı dara düşenin yanında olan, zor gün dostu, hayat yolunu halis niyetiyle yürüyen, derdi olana dermanı olan insanlar da ağaçlar misali bu hayatın olmazsa olmazlarıdır. Onlar ki etrafına açtıkları kolları ile tüm insanlığı kucaklarlar. İyilik yapmak ve iyi düşünmek onların doğası gereğidir. Onlara yakın olmak tıpkı bir ağacın gölgesine yakın olmaya benzer. Gönlünüz daima ferahtır. Hayat şartları ne olursa olsun etrafımızda koca ağaç kadar kökleri derin, dalları göğe uzanan insanlar varsa tüm sıkıntılar gelip geçer. 

 Gerek maddi gerekse manevi olarak insanların derdine ortak olanlar, bir nevi tüm insanlığın derdine ortak olmuşlar demektir. Evet, iyilik yaparak düşene uzatılan her dal hayati bir öneme sahiptir. 

 Oksijen kaynağımız olan ağaçlar, betonlaşan şehirlerin içinde eriyip hızla tükenmektedir. Onların yaşamına son veren bizler yazın şu yakıcı sıcağını şikâyet edip duruyoruz. Yürüdüğümüz kaldırımlarda küçük bir bölgeye ve serinliğe hasretiz.

 Kadrini kıymetini bilmediğimiz, beton şehirlere tercih ettiğimiz ağaçlar misali iyi insanları da kaybediyoruz her geçen gün. Onların bize düştüğümüz yerden kalkmamız için dalını uzatıyor, biz o dalı kesip odun yapmaya kalkışıyoruz. Ardından diğer dallara aynı zararı veriyoruz. 

 Öyle ya insan gün geliyor ki maddi ve manevi sıkıntılarla cebelleşiyor. Dost bildiği kapıları çalıyor. Ve insanlığını yitirmemiş ulu bir çınarın gölgesinde alıyor soluğu. Fakat gün gelip geçiyor ki bu dar günler geniş günlere çıktığında aldığı desteği unutuyor. Bir iki derken ağaçta kesmediği dal kalmıyor. Yapılan iyiliği unuttuğu gibi ağaca vermediği zarar da kalmıyor. 

 Bu şekilde maddi manevi sömürülen ağaçlar maalesef ki iyilik yapamaz hale geliyor. Zamanla kuruyor. Hayattan eli ayağı çekiliyorlar. Ne gölgesi kalıyor ne de tüm insanlığı kucaklayan dalları…

 Sonra başlıyoruz serzenişe; "Efendim bu hayatta iyi insan mı kaldı?" Kalmadı efendim ya da çok az kaldı. Metrelerce kaldırımın başına düşen sayılı ağaçlar misali... Kendi elimizle yok ettiğimiz bahçeler misali... Ah sıcaktan yanan şu kaldırımların dili olsa da konuşsalar! Hasret kaldıkları derin gölgeleri bir bir anlatsalar… Ama şunu da iyi bilin kaldırımlar, iyi insanlara hasret olan yüreğimiz sizinle duygudaş yürür adımlarını…

Yazarın Diğer Yazıları