Nesibe Aldemir

Kendine Kör Olmak

Nesibe Aldemir

Aynasında sürekli başka insanları görenlerden olduğumuz için kendimize kör olmuşuz. Davranışlarımızın etrafımıza verdiği koku ve dokunan bihaber yaşayıp gidiyoruz.

Kendimize kör olduğumuz bu konforlu yolculuk bizi düşünmek gibi çileli bir işten kurtarıyor. Zihnimizi ve kalbimizi buğulandıran bu ahvalimize bakmadan sürekli başkalarını eleştirmeye devam ediyoruz.

İnsan insanda yorulur veya insan insanda dinlenir. Bu iki tezat arasında akıp giden ömrümüzü avuçlarımızın içine alıp dinleme vakti gelmedi mi?

İnsanlarla olan ilişkilerimizde hep yorulan hep idare eden ve alttan alan kişi olmak demek hayatın tüm yükünü sırtımıza almak demektir. Kendini hayatın merkezine koyan, bencilliği hayat felsefesi haline getiren kişiler aynalarında sürekli başkasını seyrederler. Onların bakış açısına göre diğer insanlar onlar için var olmuşlar. Yine kendilerinden başka insanların hisleri ve duyguları onlar için önem arz etmez.

Bu yaşam biçimiyle hayat yolculuğuna devam kişileri elindeki çöpü bulduğu her yere atan insanlara benzetiyorum. Denizi, toprağı, havayı ve suyu durmaksızın kirleten sonra da çevre kirliliğinden şikâyet edenler gibi.

Yakın ilişkilerimiz başta olmak üzere insanlarla kurduğumuz ünsiyette kimseyi çerçöpümüzle kirletip rahatsız etmeye hakkımız yok. Gerek kurduğumuz cümlelerle gerek hal dilimizle gerek ise eylemlerimizle çevreyi kirletme özgürlüğümüz yok. Böyle bir özgürlüğü kendimizde bulup cüretkâr davranıyorsak etrafımızda bıraktığımız görüntüden çevreye yaydığımız kokudan şikâyet etmek gibi bir lüksümüz olamaz. Oluyorsa bu kendine kör olmak deyimini doğurur.

Kendi gerçeklerimize kör olmak bizi en doğru en iyi en güzel en masum yapmaz. Biz bizde olanı saklamaya çalışıp yok saymaya kalkışsak da dünyaya yansıyan görüntülerimizi perdeleyemeyiz.

Koyu perdelerin arkasına gizlenmiş gri bir tonla yaşıyor olmamızı kafasını kuma gömen deve kuşuna benzetiyorum.

Düşünsenize sürekli eleştirip hakaret edip kaba davranışlarda bulunduğunuz eşinizden, çocuğunuzdan, anne babanızdan veya arkadaşınızdan size mehdiyeler dizmesini beklemek ne kadar gerçekçi. Kılınız kıpırdamadan emek vermediğiniz bir ilişkide mükemmellik beklemek ne denli doğru. Bu soruları soralım kendimize. Vereceğimiz cevaplara göre tekrar kendimizi gözden geçirelim. Ve zahmet olacak ama biraz düşünelim düşlerden ırak. "Toprağımız mı kurak suyumuz mu kesik? Neden açmıyor bahçemizde güllerimiz?"

Biraz emek vermekle neler değişir hayatımızda muhasebesini yapalım. Ve mukayese edelim kimin hayatına nasıl yansıyor ayak seslerimiz.

Emek vermeden hasada gelmeyen ürün olmadığı gibi emek vermeden filizlenip büyüyen ve güçlenen bağ da olmaz.

Kendi gerçeğine kör olanlarla geçirilen ömür, boşa çekilen kürek misali insanı bir adım ileri taşımaz. Yorgunluktan iki yana düşen kollarınız, kendine kör olanların yerine de bakan gözleriniz, sürekli idare edip el üstünde tutan yüreğiniz de iflas eder en nihayetinde. Burada imdadımıza gemileri yakmak deyimi yetişir kıymetli dostlar. O gemiler ki yangınlara sürüldü mü geriye külden dahi eser kalmaz.

Velhasıl, ya kimsenin bahçenizi çerçöple kirletmesine izin vermeyeceksiniz ya da bahçenizde oluşan görüntüyü ve kokuyu saklamayacaksınız. Sonrası ağır bir yüke dönüşüyor, onlarca çöp kamyonu gelse kalmayacak bir çöp yığını vesselâm.

Yazarın Diğer Yazıları