Nesibe Aldemir

İşine özen aşına özendir

Nesibe Aldemir

 Devrik cümlelerin yüklemine gizlenir siyah beyaz umutlarım, nerede masum bir çocuk görsem. Dünyanın karanlığı üzerime çöker. Şehrin ışıkları manasını yitirir. Yol da yorar yolculuk da. Dumura uğramış kalplerle aynı minvalde yürümek başımı öne eğdirir.

Mülteci bir çocuğu kaderi savurmuştu bu topraklara. Çöplerin arasında işe yarar bir şeyler bulmak için tüm dikkatini işine vermişti. Güne başlarken işime olan dikkatim geçti gözümün önünden. Ayakkabılarıma ilişti gözüm. Ardından işe geç kalmış adımlarıma baktım.

Sonra tekrar mülteci çocukla göz göze geldik. Kelimeler yığınla kafamda dans ederken susmak daha yeğ geldi dilime konuşmaktansa. Gözlerime yükledim sözlerin ağırlığını. İsmini sordum sadece adımı söyledim bir de. Bir gülümse belirdi yarın telaşı olmayan parlak gözlerinde. Sırtında dünya kadar yüküyle ayrıldık sokağın başında. Onun sırtındaki yükünü kalbime almaya çalıştım. Fakat yükün ağırlığı karşında ne kadar zorlandığımı gördüm.

Ekmek kaygısı olmazsa kim sokak sokak atık topar ki diye düşünmeden edemedim. Kışın kalorifer yazın klimalar altında çalışıp bu şartlara rağmen işini beğenmeyen insanlar gözümde canlandı. Kamu kurum ve kuruluşlarında mesaisini bitirmekten başka gayesi olmayanlar... 

Dedikodudan başka bir üretkenliğe sahip olmayanlar... Saatlerini boş laflara boş işlere harcayanlar... Ne büyük bir kayıp değil mi? Aldığın parayı helal etmek için uğraşmadığın gibi bir de insanların dedikodusunu yaparak kendini küçültmen.

Boş insanlar boş işler üretir. Bu üretim bir işe yaramadığı gibi devlete de büyük zararlar verir. Yaşamayan yoktur sanırım devlet memurlarının rahatlığı karşısındaki şaşkınlığı. Saatlerce beklenen sıralar filmlere çokça konu olmuştur. Kendini garantide gören insanımız kaplumbağa misali bir yaklaşım sergiliyor işine karşı. Nasıl olsa kadroluyum nasıl olsa memurum zihniyetiyle yapılan işin değeri düşüyor. Bu şekilde işini değersiz görenler zamanla kendi gelişimlerini de engelliyorlar. İşinin dışında iş yapmayı bırak kendi işini dahi gereğince yerine getirmeyen zümre, Suriyeli Mahmud'un torbasına doldurduğuna baktığı kadar değerli bakamıyor ekmek kapısına. Bu bakış acısıyla farklı kapılara yöneliyor ismi bunalım olan.

Evet, bunalım kapılarını aralıyor boşluklar zincirinden. Psikolojisi bozulan mı dersiniz incir çekirdeğini doldurmayan haseple darılanlar ve küsenler mi…

Oysa elinde ne iş varsa ona sarılmalıydı insan. Klavye ise klavyeye, süpürge ise süpürgeye, direksiyon ise direksiyona, tebeşirse tebeşire… Kısacası mesleğine, görevine… Yaptığı işe kattığı değeri aynı zamanda kendine kattığının farkında olarak.

Bak gör o vakit boşluk kalıyor mu boş işlere? Helal olan kazancın huzur veriyor mu hanene yüreğine? Dedikodu denilen çirkinlikten bir adım daha uzaklaşıyor musun? Bu soruların cevabını düşünüyorken şu cümle beliriyor zihnimde; İşine özen aşına özendir, aşında özen olmayanın gönlünde huzur olmaz. Huzuru olmayan ise huzursuzluğunu etrafa yayar.  

Gelişimin ve değişimin kapılarını aralamak, insanlığa ve ülkene faydalı olmak istiyorsan kendinle başla işe. Ölçün Allah’ü Teâlâ’nın çizdiği sınırlar olsun. Örneğin ise Efendimiz(sav) . “Falan kişi de böyle yapıyor ama” dediğin anda falan kişiden farkının kalmadığını unutma. İnsanın işine verdiği değer ekmeğine verdiği değerdir. Bu yüzden kıymetlidir alın terinin her damlası. Bu nedenle farklıdır insan diğerlerinden. Yoksa kolaydır saatini doldurmak için çalışmak, şikâyetleri sıralamak. Zor olan ise elindeki işe sahip çıkmak ve değerini bilmektir. Velhasıl yaptığın işin hakkını vermiyorsan boşluklardan gelen boş seslere rıza göstereceksin. Tükenip giden ömür defterinde unutulmaz izler bırakmadan yaşayıp gideceksin çalıştın hissiyatıyla….
 

Yazarın Diğer Yazıları