Nesibe Aldemir

Hüzünle yürümek

Nesibe Aldemir

Hüzün, ömrün giydiği yamalı bir elbisedir. Tarihi insanın yaradılışına kadar dayanır.

Hz. Âdem’den günümüze insanoğlu bu elbiseyi üzerinden çıkarıp atamamıştır.

Hayatın ve insanlık tarihinin kadim sırlarından biri olan bu his, insanın kendisiyle arkadaşlığında muhabbetini samimiyete taşır. Zaman zaman kalbe ağır gelse de insan hüznüyle insandır. 

Düşünen, hisseden, duygulanan, ağlayan, gülen ve yaşamı bu harmanlanmış karışık duygularla yaşayan insan hüzünle kendini bulur ve yeniler aslında.

Bu histen ve halden olabildiğince kaçış içinde olan çağımız insanı, duvardan duvara çarpan kuş misali kanatlarını yaralar durur. Dar ve çıkmaz sokakların içinde yalpalanırken yüreğindeki yokluğa çare bulamaz. Hislerini hissetmeden yaşamayı hayat bilir. Modern dünyanın içinde bukalemun misali renkten renge bürünür durur. Kendi rengini kaybettiği yetmezmiş gibi kalbini saran hüznü, aşkı, sevgiyi ve sadeliği de yitirir.

Bir elinde fırça bir elinde her renkten boyayla hazır vaziyette durur. Zaman zaman ayakta olduğunu da unutur. Zaman zaman boyayı sıvayı birbirine karıştırır. Hüzünden, hazan mevsiminden uzak durmaya özen gösterir. Çünkü her daim mutlu ve neşeli görünmeli. Derdini, kederini yok saymalı. Boş vermişliğin içinde sarhoş olmalı. Gözünü, kulağını ve yüreğini tek yöne çevirmeli. Tüm bu gereklilik kiplerinin içinde ne yapmalı ki? 

Oysa insan dediğin yanağından damla damla süzülen gözyaşıyla p/aklar yüreğine batan kıymıkları. Hüzün bazen merhem olur yüreğe bazen de gönül duvarının kavlanan kirecini yeniler. Bu yüzden kimi derdinde bulur dermanı, kimi dert eder bulur asıl fermanı. 

Hüzün durağı, kalbi yakın kılar Rahmana. Renk renk açan çiçekler nereden alıyor bu güzelliği? Toprakta dem tutup sıkışan tohumu, çatlatan değil midir hüzün? Her bir köşesinde yeşilin bin bir tonuyla bağıran bağlar, bahçeler... Üzerinde ayrı ayrı lezzeti taşıyan meyveler, sebzeler... Hepsi güzelliği ve neşeyi haykırır.

Hüznü yağmurla paylaşan toprağın bağrından yanık bir türkü misali düşerler yeryüzüne. Düştükçe eşsiz renkleriyle göz alırlar. Ve hem şifa olurlar bedene hem de tefekküre sürüklerler ruhu. 

Yazı bağrında taşıyan taze bir haziran sabahında hüzünle hüzünlenmek nereden çıktı diye sorunca, sekînet içinde cevapladı meczup;

"Bir yığın hüzünle tebessüm etmeyi öğrenen kalbimiz, yeşilin tonlarında aralanan kapılara yöneliyor. Ve yeniliyor kendini y/aza rağmen..."

Yazarın Diğer Yazıları