Nesibe Aldemir

HER DAİM AÇIK KAPI

Nesibe Aldemir

 Yaşam, dünya hayatından ahirete uzanan çizgidir. İnsan bu çizgi üzerinde yol alırken kimi zaman önüne çıkan engelleri aşmakta güçlük çekebilir.

  Hatta kimi zaman hata yaparak ve günah işleyerek bu çizginin dışına çıkabilir. Çizginin üzerindeki levhaları, ayağı takılıp düştüğünden görmekte güçlük çekebilir.

 Peki çizgi dediğimiz bu düzenin belirleyicisi nedir? Kimin çizdiği çizgi üzerinde ilerliyoruz? Ya da çizgiyi kendi istediğimiz yöne çevirmeye mi kalkıyoruz?

Bu soruların tek bir cevabı var. Çizgimizi Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ belirlemiştir ve yine O bu çizgiler üzerindeki ilahi levhalarla nasıl yol almamız gerektiğini açıkça göstermiştir.

 Müslümanın, yaşam çizgisindeki levhaları belirleyen iki unsur vardır. Bunlar Kur'an ve Sünnettir. Bunları göz önünde bulundurarak yaşamak çizgiyi aşmamaktır.

 Zaman zaman çizgi aşılır veya eğilir. Tüm bunlar kul olmanın gereğidir. Kusursuzluk insana has bir özellik değildir. O zaman çizgiler aşıldı ve yoldan şaşıldı diye ümitsizliğe kapılmak kendini insanüstü bir varlık olarak görmeye yol açar. Her daim açık olan tevbe kapısına kilit vurmak kimin haddine?

 İşte işlenen günahın affı konusunda ümitsizliğe düşmek sonsuz Rahmet sahibi Allah adına karar vermeye kalkmaktır. Bu nedenle yaşam devam ettiği sürece her daim açık olan tevbe kapısını çalmak ve umutları taze tutmak Müslümana yakışandır.

 Rabbimiz “Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim.” Bakara süresi 160. ayetinde tevbelere verdiği kabulü açıkça söylemiştir. O’nun bu kabulüne karşılık kendini umutsuzluğa sürükleyen, affedilmeyeceğini kabul eden kul imanını güçlendirme yoluna gitmelidir.

 İmanını ve inancını sağlam tutan kul, şaşıran yolundan veya kayan çizgisinden dolayı bunalıma sürüklenmez. Zaten Tevbe kapısına gelen kul Rabbine doğru yönelmiştir. Önemli olan ise tevbeye tutabilmek bu noktada tutarlı olmaktır.

 Allâh’a yöneliş ve kalbin ulvî bir seviye kazanmasında mühim bir yeri olan tevbe, manevi kirlerden temizlenmenin de yegâne vâsıtasıdır. Makbul bir tevbe, kul ile Rab arasındaki engelleri ve perdeleri kaldırır ki, amel-i sâlihler için bu hâl son derece mühimdir.

 Zira hedefi affedilmek olan kulun izleyeceği yol, çizgisine sahip çıkıp çizgi üzerindeki levhaları göz önünde tutarak yaşamaktır.

 Alemlein Efendisi  Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur ki;

“Güneş batıdan doğmadan önce kim tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder.”(Müslim, Zikir 43)

 Kur’an ve Sünnetin bize vermiş olduğu ümit ile tevbe ile yeniden dirilmek yeniden kimlik tazelemek, hepsi kişinin sağlam iradesine bağlıdır.  Yaptıklarından dolayı pişman olup istiğfar etmek ya da umutsuzluğa düşüp kahrolmak. Seçenek sağlam karakterin iradesine kalmıştır.

 Sözün kısası değeli dostlar, her daim açık olan tevbe kapısına varmamak için bahanemiz yok. Ayrıca her an yakınımızda olan ölümün ne zaman geleceği belli değil. Bu nedenle tevbe etmek için tevbe kapısına varmaya mânî olan hususları ortadan kaldırmak ve böylece gönlü asıl gayeye müsait hâle getirmek gerekir. Yani günah işlemekten vazgeçmek veya günahta ısrar etmemek. Yani esas mesele tevbeyi tutabilmek. Günahlardan dolayı dağılmak yerine tevbe ile toparlanmaktır. Rabbimin affettiği kullardan olmak duasıyla Allah’a emanet olunuz.

Yazarın Diğer Yazıları