Nesibe Aldemir

HANGİ 8 MART?

Nesibe Aldemir

 Saliha bir kadın olarak sürdürülen yaşamın neticesinde cennetin ayaklarımız altına serileceğini bildiren bir dinin mensubu olmak yerine batı kültüründen enjekte edilen 8 Mart Dünya Kadınlar Günün kadını olmayı kabul ve tercih ettik.

 Bu tercihle birlikte hayatımızda sadece bir gün hatırımızın sayılacağını da kabullenmiş olduk. Peki, nereden çıktı bu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü?

 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. Bu üzücü olayın ardından yıllar geçmişti. 1910 yılında Kopenhag’da gerçekleştirilen İkinci Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikasında yangında ölen kadınların anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını önerisini getirmiş ve bu öneri oybirliğiyle kabul edilmiştir. Böylece günümüzde de kutlanan Dünya Kadınlar Gününün icadı gerçekleştirmiştir. Peki, bu icat hayatımızı ne kadar etkiledi? Ne değer kattı kadınlığımıza?

 Kadının değerini bir gün ile sınırlamak ona yapılan en büyük haksızlıktır. Bugün kadın hakları diyen sesler yükselişe geçmiş olsa da gün ışığı gibi karşımızda duran gerçekler anlatıyor ki kadın hakları her geçen gün biraz daha çiğneniyor. Çiğnenen haklarımızın bir kısmından biz kadınlar, bir kısmından etrafımızı bir çalı misali kuşatan kapitalist sistem, bir kısmından da kadını eşya gibi gören erkekler sorumludur.

 Hak hukuk arayışlarıyla çağın kadını olayım derken erkeğin sorumluluklarını sırtlandığının farkında olmayan kadın psikolojik çöküntülerin içinde kalmaktadır. Sorumluluğu taşıyamayacak derecede artan kadın kadınlığını unutmaya başlamıştır.

 Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde; “Kadınlar size Allah’ın emanetidir” buyurarak kadına verilen değerin en üst düzeyde olmasına vurgu yapmıştır. Onu yüceler yücesi olan Rabbimizin emaneti olarak şereflendirmiştir. Bu nedenle İslam’ın kadına verdiği değer hiçbir gün ile kıyaslanamaz.

 Nisa Süresi 19. Ayeti kelimenin içeresinde geçen “Kadınlarla iyi geçinin” emri Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın erkeğe göre daha güçsüz daha naif olarak yarattığı kadını koruma altına aldığını görmekteyiz.

 İslam’ın kadına verdiği değeri görmezden gelerek, Kur’an ve Sünnetin ışığında yaşamak yerine karanlık günlerimizin 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde elimize tutuşturulan kırmızı bir gül ile aydınlanacağını zannediyoruz. Gül yerine değer verilmek ve değer görmektir en büyük ışık. Bugün kişiliğimizden çok konuşulan dişiliğimiz değildir bizi değerli kılan. TV reklamlarını süsleyen bedenlerimiz binlerce gözün esaretinde özgür olduğunu zannederek kendini avutmakta.

 Her geçen gün sayısı gittikçe artan kadına şiddet haberleri, kadın cinayeti başlıklı gazete yazıları 8 Mart’ın çok da etkisinin olmadığını gözler önüne seriyor.

 Velhasılıkelam değerli dostlar, günümüz modern dünyası kadını mükemmeliyetçiliğe doğru sürüklemektedir. Kadın kusursuz olacak derecede güzel olmalı, şık giyinmeli, dünyası alış-verişten ibaret olmalı, çalışmalı, kendi parasını kendi kazanmalı, erkeklerden daha güçlü olmalı vs. tarzında yaşam paradigmaları kadını modern dünyanın ürettiği kalıplarla şekillendirmektedir. Kadın, bu şekillere girmeye çalıştıkça fıtratına ters düşen yapısı itibariyle her gün biraz daha yıpranmaktadır. Bugün çoğumuz maddi özgürlüğe kavuşmuş olmayı “özgürlük” olarak tanımlasak da çalışmak zorunluluğuyla sürdürülen hayatımız müebbet bir hapistir aslında. Şimdi soruyorum hangi 8 Mart kurtaracak bizi bu esaretten?

Yazarın Diğer Yazıları