Nesibe Aldemir

Düşünce mevsimi

Nesibe Aldemir

 Düşünmeden yaşayıp gidiyor insan. Düşüp de tekrar kalkmasına rağmen geçmek istemiyor düşünce mevsiminden…

Ömrünü hoyratça tüketirken esen rüzgârları teninde hissetmiyor. Yağmurun taneleri yüreğine değmeden düşüyor toprağa. Yerdeki çamura odaklanan gözleri gökyüzünden süzülen rahmetin güzelliklerine kör kalıyor. Sonbaharın kollarında oradan oraya savrulan yaprakların vedasına hüzünlenmiyor yüreği.

Ah insan ah! Ömrün kadar hızlı akan asi bir nehri nerede arasın söyle? Hangi fotoğrafta dondurdun zamanı soluk bir karede. Sahi binlerce beğeniler yağan gönderin varken yağmurdan nasibini almadan mı göçüp gidecek yüreğin bu dünyadan.

 Hangi programla silip düzelteceksin yaşarken bıraktığın yalın izlerin fotoğraflarını. Böyle bir program icat edilse onu indirmek ve kullanmak kimin aklına gelmez ki… Geri dönüşü olmayan günlerin üzerinde ne de güzel oynardık hepimiz. Hatta düzelttiğimiz yeni fotoğraflarımızdan bir de video hazırlardık. Bakın ben böyle güzelim, böyle de yakışıklıyım, ben buraları gezdim, ben en iyisiyim, ben en kusursuzum adlı filmler çekerdik. Fakat ne mümkün. Üst paragrafı yazdığım birkaç dakika öncesine dahi dönemiyorken hangi geçmişi geri getirmeye gücümüz yeter siz düşünün.

 Düşünmeden geçiyor mevsimler. Aciz olduğunu, fani olduğunu çok sık unutuyor insan. Baki sanıyor yaraları, yarınları… Fani olana gönül bağlıyor. Çabucak tüketiyor her şeyi. Malı, parayı harcadığı gibi insanı da kolayca harcıyor. Dirayetsizlik elbisesini giyen yüreği kimseye tahammül etmiyor, edemiyor. Eline aldığı makasla bağları kolayca kesip atabiliyor. Çağın büyütüp beslediği “benliğiyle ”hiçbir yere sığmıyor. Sözde kişisel gelişimin sağladığı gelişimle sürekli “gelişiyor ve büyüyor”. Çevresinde tek insan bırakmadan, ulu çınarların gölgesinden kopuk, samimiyetten bihaber, bir kâse çorbanın verdiği huzurdan yoksun “sürekli doyumsuz ve aç” bir yürekle yaşayıp gidiyor. Düşünce mevsiminden geçmeden göçüyor cihandan. 

 Her şeyin daha iyisini daha güzelini isterken hırsına yenik düşüyor insan. Kış mevsimde atan kalbinin hisleri donuklaşıyor. Duymuyor, görmüyor, hissetmiyor… Kendine verilen bu incelikleri kullanmayınca yüzündeki gerçek tebessümü de kaybediyor. Dünyalık hazlarda bulduğu mutluluk pamuk şekeri misali çabucak eriyor. Sonra adı gibi iyi bildiği bir boşlukta buluyor kendini. Sürekli kaçtığı, aramaktan korktuğu koca bir boşluk. Düşünmeden düştüğü düşünce mevsiminde. İçinde insanın insanlığını pekiştiren hasletlerle örülü duvarların olduğu, uçsuz bucaksız gökyüzüne uzanan ferahlıklara gebe, merhametle ince ince işlemiş nakışlarla süslü, bir çocuğun duru gülüşüyle içine güneşlerin doğduğu bir boşluk. Belki de insanın kendini bulduğu ve gerçekten dolmaya başladığı bir ferah kapısı… O vakit niye diretirsin söyle insan, kibir ve hırs elbisesinden sıyrılıp o kapıdan girmemek için….

 Selametle…

Yazarın Diğer Yazıları