Nesibe Aldemir

Durul ve doğrul

Nesibe Aldemir

 Hayatın karmaşıklığından yakınır durur insanoğlu. Karmaşayla başa çıkmak için çeşitli yollara başvurur. Yolu hızlı yürümeyi dener. Baktı olmuyor biraz yavaşlar. Durulmayan karmaşıklık onu yoldan vazgeçmeye zorlar. Çeşitli zorluklara mahkûm kalınca ilerlemeyi tamamen keser. Olduğu yerde saymaya başlar.

 Hayatın karşımıza çıkardığı zorluklar nedeniyle hangimizin içinde esmedi ki yılgın rüzgârlar? Bu rüzgârlar karşısında kimi zaman mücadeleler verdik, kimi zaman savrulmayı tercih ettik. Fakat her gün yeniden doğan güneş, bizi kendiyle yeniden doğmaya çağırıyordu. Bu çağrıya kulak vermek bir nevi insan ve kul olduğunu benimsemekle eş değerdir. 

 Gücümüzün yeteceği değişikliklere odaklanarak yaşamak, içimizdeki hava şartlarına rağmen ayakta kalmayı başarmak yaşamın en kaçılmaz cilvesidir aslında. Ama bunu unuttuğumuz anda hayat yolu yürünmez ve çekilmez bir hal alıyor.

 Yağan yağmurlar, esen rüzgârlar, soğuk ve ayaz içimizde onulmaz yaralar açıyor. Bu yaraları sarıp iyileştirmek yerine hayattan sürekli şikâyet etmek insanı yoldan çıkarır ve hayattan koparır. Bu kopuş insanlığın rengini matlaştırır. 

 İçindeki olumsuz hava şartlarına odaklanan insan, dışarıdaki güzellikleri görmez, duymaz ve hissetmez. Hatta kendi derdini dünyanın en büyük derdi olarak görür. Bu öngörü neticesinde hayat akar ama insan durur. Yürümeyi ihmal eder. Strese girer ve hayatı çekilmez bir hal alır. Prof. Hans Selye’nin “Bizi öldüren stres değil, strese yönelik verdiğimiz tepkidir” sözü anlatmak isteğimi özetler niteliktedir. 

 Hayat yolunda karşımıza çıkan olaylara ve kişilere bakış açımız, onlara verdiğimiz tepki bizi hayattan soğutmamalı. Aksine bizi hayata bağlamalı. Bizi kıran, üzen, zihnimizi bulandıran ne varsa içimizdeki duruluğu ve berraklığı gün yüzüne çıkarmaya vesile olmalıdır. Aksi halde insan sürüklendiği karanlığın içinde kaybolur. Hani bir söz vardır; “Hayat bir yolculuktur. Mutlu olmadığınız duraklarda fazla oyalanmayın.” İşte saplanıp kaldığımız olumsuz hava koşulları bizi karanlığın içine çeker. Bu çekim gücüne irademizle karşı koymayı bilmeliyiz. Ancak bu şekilde farklı olabilir ve farkındalık oluşturabiliriz. Tabi böyle bir gayemiz ve isteğimiz var ise.

 Durulmadan doğrulan, insan attığı adımların sağlamlığından emin olamaz. Bu sebeple yolunu sık sık şaşırır. Hatta kimileyin yürümeyi unutur. Durulmayı ve berraklığı yürek yaralarımıza merhem bilirsek insanların taktığı çelmeler düşürse bile hızlıca doğruluruz düştüğümüz yerden. 

 Cam kırıkları misali içimizi acıtan kırgınlıkları süpürmeyi ihmal edersek içimiz toz duman olur. Kalbimizin odacıklarını temizlemeli ve onların duruluğunu sağlamalıyız ki hayat yolunda yüreğimizle birlikte yol alalım. Eğer o bizi terk ederse yaptığımız iyilikleri kendimize yaptığımızı, canlı cansız tüm mahlûkata gösterdiğimiz sevgi ve saygıyı esasında kendimize gösterdiğimizi unuturuz. 

 Sözün kısası değerli dostlar, yol iki büklüm bir halde yürünürse çekilmez olur. Doğrulmaksa yürümenin ilk kaidesi doğrultumuz “O’nun rızasında bir yaşam” olsun. Ve doğrulmadan yürekteki bulanıklığı durultalım ki iz bırakanlardan olabilelim.
 
Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz…

Yazarın Diğer Yazıları