Nesibe Aldemir

Depremin maddi ve manevi boyutları

Nesibe Aldemir

Tarih 24 Ocak 2020… Saat 20.55…

 Zaman donuk… Can kayıpları, acı, hüzün ve yıkımlar… Geride bıraktığımız günün izleri… 6.8 şiddetiyle sarsılan yüreğimiz kenetlenerek yaralarını sarmanın derdindeyken ağzına geleni sosyal medyada paylaşma patavatsızlığını gösterenlerden tutunda depremle alay edenlere kadar ruhunuzu daraltan çiğ insanların varlığı söz konusu. 

Türkiye şartlar ne olursa olsun tek yürek olmayı gayet iyi başarabilen bir ülkedir. Sosyal ağların pençesinde soluk alıp verenler ne demek istediğimi anlamayabilirler. Onlar enkaz altındayım diye alaylı ve yalan twitlerini atarken bir canı kurtarmak pahasına elleriyle toprağı kazıyan bir Mahmut vardı. Tüm arama ekipleri bir can daha kurtarmanın telaşı içindeydi. Hepimiz tek yürek olmuştuk. Tek katlı evlere tüm aileyi sığdıran gönüller vardı. Birbirlerine kenetlenen eller vardı. Tüm sosyal tesislerini halkına açan belediyeler vardı.

 Devlet tüm imkânlarını seferber etmişti. Gözümüz kulağımız televizyondan alacağımız güzel haberlere çevrilmişti. Akıl ve vicdan sahibi insanların yapacağı işlerdi bunlar. Bu afetten gerek siyasi gerekse farklı amaçlarla kendisine pay çıkarmak isteyenlerin taşıdığı kalp bütün fonksiyonlarını yitirmiştir. Tabiri caizse can pazarına dönen akşamda biz canımızın derdindeyken milletin derdine bak kardeşim. 

 Sarsıntı ne kadar büyük olursa asalet çizgisi sarsılmaz azizim. İnsan asilliğini ve yüceliğini olaylar karşısındaki duruşuyla sergiler. Medeniyetler beşiği olan Anadolu insanı birlik olmayı da bir arada yaşamayı da çok iyi bilir. Depremde dahi ayrıştırıcı ırkçı söylemleri yayanların insanlığını sorgulamasında fayda var. Ne ara vicdanımız bu kadar köreldi, hangi vakit yüreğimiz beton kadar katılaştı? İnsanların göçük altında ölüm kalımla mücadele ediyorken Kürt, Türk ayrımı yapmaktaki amacınız neydi? 

 Onlar telefonları elinde, klavyenin başında pervasızca saçmalarken Elazığ başta olmak üzere çevre illerde de etkisini gösteren depremde Malatya’da da ciddi anlamda etkisini göstermiş bulunmaktaydı. O korku verici anları geride bırakmıştık. Fakat korkularımız tazeydi. Sokağa çıkanlar mı dersin, kendini köydeki yazlık evlere zor atan mı arabasında sabahlayan mı? Öyle bir geceydi ki sabaha en zor varan.

 Tek kailemiz ailemizle birlikte canımızı kurtarmaktı. Allah’a yalvaran dillerimiz şehadetle Rabbine sığındı. Anneler babalar önce çocuklarım diyerek feryat figan etti. Fakat güçlü olmak zorundaydık. Böyle anlarda en çok ihtiyacımız olan şeydir güçlü ve soğukkanlı olmak. 

 Yaşanan bu depremin olacağı aylar öncesinden konuşuluyordu. Geleceği sadece ve sadece Allah bilir. Buna olan inancımız net. Fakat bir takım bilimsel araştırma ve çalışmaların verdiği bilgileri göz ardı edemeyiz. Bunu görmezden gelerek sadece dua etmenin ne dinde ne de imanda yeri vardır.

 Tedbir alınmadan yapılan tevekkül kolonsuz yapılan ev misali her an tehlike arz etmektedir. Yaşanan bu depremde iki binanın sağlam olduğunu görüyoruz fakat bu binaların arasında olan bina ise yıkılmış durumda. Burada ihmal söz konusudur. İnsan hayatını hiçe sayan çıkarlar söz konusudur. Müteahhitler, yapı denetim, belediyeler, çevre ve şehircilik… İnsan canından daha fazla önem taşıyan ve kutsanan menfaatlerinizle birlikte sizleri bir açıklama yapmak üzere mikrofona davet ediyoruz. Vicdanınızı sorgulama vakti çoktan geldi ve geçiyor. Kentsel dönüşüm için atılan adımlarınızı geri çekmek yerine hızlandırmak, deprem yönetmeliğine uymayan yapılara ruhsat vermemek depremlerde yaşanan can kaybını ve yıkıntıları en az sayıya indirecektir. Bunlar alacağımız maddi önlemlerdir.

 Gelelim işin manevi boyutuna değerli dostlarım. Deprem anı bir kez daha ve şiddetle hatırlatıyor ki bu dünya bir gelip geçici bir yer. Bitmeyen isteklerimiz, doymayan nefislerimiz var. Bizi Yaratanı unutup bu ihtirasların peşinden soluksuz koşuyoruz. Bir ömür boyu çalışarak sahip olduğumuz eve bile dönüp bakmadan kaçıyoruz. Aciz olduğumuz ne kadar da sarih. Mala, kula, nefse köle olmak yerine Rabbimize layık kul olma gayretinde olalım. Doğruluktan, iyilikten ve güzellikten yana olalım. Kırmadan dökmeden yaşayalım ki ölümle burun buruna geldiğimizde pişman olmayalım. Zira son pişmanlık fayda vermez.

 Depremde vefat edenlere Allah’tan rahmet, sevenlerine ve yakınlarına sabırlar, yaralı kardeşlerime acil şifalar diliyorum. Geçmiş olsun Malatya’m, geçmiş olsun Elazığ’ım…
 

Yazarın Diğer Yazıları