Nesibe Aldemir

Canın Sana Yâr İse Dünya Sana Yâr

Nesibe Aldemir

  ''Hüzün koridorlarından geçerken münferit adımlar eşlik ediyordu itiyatlardan ırağa uzanan yollara. Ardından zifiri karanlık dehlizler. Gün doğuyor sonra, ufka doğru bir yürüyüş başlıyor iştiyakla ve umutla...'' Günler sonra gökyüzüne baktığımda ruhumda esen bu cümle gönlümü ferahlattı.

  İnsanı hayatın tadından ve güzelliklerinden uzaklaştıran nedenlerden birisi de sağlığa gelen zarardır. Yani bedene gelen hastalık ile dünyanın değeri de minyatür bir şekil alıyor insanın gözünde. Yersiz dargınlıklar, hiç bitmeyecekmiş gibi peşinden koştuğumuz dünya işleri, buluttan nem almalar,  maddi sıkıntılar, kin ve haset ile kararan kalpler... Sahi ne kadar da boş işlere ve kişilere kafa yorar insan.

  İncir çekirdeğini doldurmayacak büyüklükteki dertlerle yastığını ıslatırcasına gözyaşlarını salıverir günler boyu geceler boyu. İki söze incinir de kafa yorar haftalarca aylarca. İnce düşünür ince incinir. İyi olmak için kendini kötü eder. Yüzeysel yaşayamaz hayatı. Temelinde insanlık taşlarıyla örülü duvarları haksızlığa ve kötülüğe karşı sarsılsa da yıkılmaz. 

  Gün gelir cana gelen bir hastalık insanın tüm yaşamını en başından sorgulamaya teşvik eder. Bilinçsizce attığı adımları düşündürür. Kıymetini bilmediği sağlığını hatırlatır. Etrafındaki insanları tanıtır. Rahatça eğilip bir çorap giymenin dahi nimet olduğunu anlar. Tefekkür ve tevekkül denilen iki güzel duyguda yoğunlaşmaya vesile olur. Dua da ısrarcı olmayı sağlar. Bilir ve öğrenir ki dua insanın tutunduğu en sağlam daldır. 

  Allah'ın hediyesi olan hastalık bir öğretmendir. Acı içinde imtihan olurken dil Allah'ı bol bol zikretmenin şerefiyle şereflenmeyi öğrenir. Bu şerefi koruyarak ölmeyi hedefler. O'ndan gelene yine O'nun rızası için sabretmeyi öğrenir insan. Vefa duygusunu pekiştirir. Gördüğü vefasızlığa rağmen yaşam boyu vefadan ayrılmamak için dua eder. Beden acı içinde kıvranırken kalp sağlamlığı öğrenir. Kırılmaz, beklentiye girmez. Cana Hak'tan ve candan gayrı fayda olmadığını öğrenir. Hulasa, canın sana yâr ise dünya sana yâr. Eğer canında yok ise yarenlik dönüp arkana arama kimseyi sarar milleti bir görünmezlik.

  Bir hastanenin ameliyathanesine giden uzun koridorundaki yolculukta hatırlar insanoğlu; yıllarım nerede nasıl geçti? Kimin içindi bu koşturmalar? Elinde iyilikten gayrı sunacak neyin var? Doktorun asistanı sakinleştirici birkaç cümle kuruyordu aklımdan geçen bir yığın soru yüklü gemilerden habersiz. O soruların cevabı var mı sende asistan demek isterdim fakat olmadı. Tek sorular değil aklımda cereyan eden. Kalbimden dilime dökülen dualarımda eşlik ediyordu bitmeyen koridorlara. Beklerken ameliyata alınmayı her tanıştığım hastanın hikayesini yazmak istiyordum bir kenara. Fakat kalem yoktu kağıt da. Sonra mısralar sıralanıyordu aksilik olacak ya kalem yok kağıt yok işte. Hatırımda kaldığı kadarıyla;

 ''İzlerin gölgesinde kederli bir gülüş, 
Sinesine sığındığım sessizlik biçâre,
 Kovaladığım yarınlar anlamını yitirmiş,
Elde var bir yığın vefâsızlık, bir parça düş.''

 ''Gidiyorum bir meçhule,
 Yorgunluklar bir kenara,
 Yoğunluklar bir boşluğa,
 Hiç yaşamamış gibi,
 Hiç tamam olmamış gibi.''

  
  Asistan bilse mısraları zihninde tutmaya çalıştığımı beni sakinleştirecek cümleleri bir kenara bırakır gülerdi belki de halime. Kolay değil değerli dostlarım, zaman en çok da acıda mesken tutuyor. Hayat bu, insan acı günlerle de sınanıyor tatlı günlerle de. Önemli olan bu sınavlardan bir şeyler alabilmek. Kalan ömrümüzü güzelleştirmek. Umudumuzu yenileyebilmek. Şunu da unutmayalım ki kıymetli dostlarım, karanlık günlerin sükunetinde yalnız attığımız adımlar yüreğimizi olgunlaştırır. Bu olgunluk ise hayatımızda büyük değişikliklerin kapısını açmaya anahtar olur. Rabbime emanet olun ve sağlıcakla kalın.
 

Yazarın Diğer Yazıları