Nesibe Aldemir

Bilgiden bilinçsizliğe

Nesibe Aldemir

İnternet ağlarının dört yanımızı sardığı bu çağda yaşamak bilginin erişilebilirliğini kolaylaştırıyor. Bu nedenle hepimiz hemen her konuda az çok bilgi sahibi oluyoruz.

Sahip olduğumuz bilgilerin bir kısmı işimize yarasa da bir kısmı gereksizce zihnimizi meşgul ediyor. Bunu hesaba katmadan yaşadığımız için yeri geliyor bir çöplüğe dönüşüyor içimiz. Oysa zihnimiz de midemize benzer. Nasıl ki fazlaca yediğimiz yemek midemizi rahatsız ediyorsa gereksiz bilgi yüklemesi yaptığımızda da zihnimiz rahatsız oluyor. 

Hesapsız kitapsız kullandığımız sosyal mecralarda hepimize aynı sunulan reçeteler, alanında uzman olanların yığınla yaptığı öneriler, şu şuna iyi gelirler herkese iyi gelecek diye bir kaide yok. Esasen detaylı düşünüp bilinçsiz hareket ettiğimiz için sunulan bilgilerin doğruluğunu yanlışlığını sorgulamıyoruz. Sorgulanmadan yaşanan hayatın bize sunduğu konfor inanılmaz derecede cezbedici güce sahip. Bundan ötürü oradan aldığımız bilgiyi veya reçeteyi hayatımıza olduğu gibi uygulamaya çalışıyoruz. Ve ayrıca her konuda bilgi sahibi olmanın verdiği özgüvenle kendimizi dünyanın en bilgin insanı olarak görüyoruz.

İnternet ortamı, sosyal medya kaynağı nereden geldiği olmayan bilgi yığınıyla dolu. Ben bunu sonbaharda rüzgârla sağa sola savrulan yapraklara benzetiyorum. Peşinden sürüklenip gittiğimiz bu gazeller bizi bilinmedik yerlere götürüyor. Netice olarak çağın bilgili ama ve lakin mutsuz insanları haline dönüşüyoruz. Bilincimizin önünü perdeleyen gazeller yığını bizi hayatımızın gerçeklerine karşı kör ediyor. Hepsinden öte insan olduğumuzu unutturuyor. Bununla beraber sürekli mutlu olup ışıldamak gerekliliğini beynimize kodluyor. Oysa üzüntü, hüzün, yorgunluk ve tükenmişlik de insan doğasında var olan hisler ve duygulardır. Tüketim, haz ve hız çağı bize ait hisleri yok ediyor. Netice olarak robotlaşmış insan yığınları haline dönüyoruz. 

Hepimiz haksızlığa uğramışız ama bizler haksızlık yapmamışız, her birimizin travmaları var ama karşımızdaki insanlar sapa sağlam. Mutluluk desen yirmi dört saatlik hikâyelerde gizli. Mükemmellik zaten halayın başını çekiyor. 

Zihnimize ve kalbimize dayatılan, aslı astarı olmayan bilgiler ve paylaşımlar bizi uçurumun eşiğine sürüklüyor. Öğrendiğimiz her yeni bilgiyle kendimizi biraz daha bilgin hissetsek de bilgilerimiz bilinç düzeyine ulaşmadan eriyip gidiyor. Normal şartlarda orada bize sunulan her içerik her bilgi doğru olsaydı hiçbirimiz ne yaşlanırdık ne hasta olurduk ne de mutsuz olurduk. Ama gelelim hepimizin hayatı birbirimizinken farklı işliyor. Parmak izimiz dahi birbirimizden farklı iken nasıl olur da “hayatınızı değiştirecek beş öneri” başlıklı video hepimizin hayatını değiştirsin.

Kaynağı sağlam ve kaliteli içerik üreten mecralar da yok değil. Bilgiye kolay erişmek hayatımıza ciddi anlamda kolaylık sağlamıyor da değil. Fakat bilinçsiz kullanılan bilgi yine bilinçsizliğe götürüyor. Veya öğrendiklerimizi hayatımıza yansıtamıyorsak ya nice bu öğrenmektir. Bu haseple bilgiyi bilince giden bir yol olarak görmeliyiz. İlaveten bu yolda daimi olmaksa niyetimiz bilincimizin üzerini saran tozu temizlemeliyiz. 

Mademki çağ bilgi ve teknoloji çağı nedendir bu yoksulluğumuz? Hiç düşünme fırsatımız oldu mu? Mademki çağ bilgiye ve uzmana kolayca ulaşma çağı nedendir özümüze bu denli yabancılaşmamız? Vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları