Nesibe Aldemir

Baharın süslü tabloları

Nesibe Aldemir

 Baharın ayak sesleri yürek koridorlarında yankılanıyordu. Ağaçlar gelinliklerini giymiş taze gelin havasında çiçekler açıyordu. Evet, bahar geliyordu;  umudun simgesi, bıkmadan usanmadan yenilenmenin göstergesi…

 Güneşli hava, pencerenin arkasında bile burunda taze çiçeklerin kokularının canlanmasına vesile oluyordu. Fakat baharın içine gizlenmiş kış göz kırpıyordu sokakların koyu gölgesinde.

 Mevsimler iç içe girmiş ne olduğu anlaşılmayan bir hava hâkim yeryüzüne. Bulutların koynunda saklı renkler ortaya çıkmak için güneşe naz ediyor. Hava kararsız, hava karmaşık…

 Tıpkı bizler gibi. Yönünü esen rüzgâra bırakmış, savrulmaya hazır. Ani fikir değişikliğini gelişme zannederek düşüncelerimizi ortama göre ayarlıyoruz. İçimizde saklanan kış her an ortaya çıkacakmış gibi. Söyle azizim sende mi küresel ısınmaya maruz kaldın? Umutlarında kelepçe, düşlerin ve düşüncelerin olumsuzluk diyarında…

 Dünya kötüye gidiyor efendim, ne günlere kaldık Allah’ım diye serzenişlerde bulunmak bahara sızan kıştan esen soğuk rüzgârlara pencere açmak adeta. Dünyanın çivisi çıkmış efendim! Bunu derken o çiviyi daha gevşettiğimizin ne kadar farkındayız acaba?

 Yeşermeye çalışan kır çiçeklerini görmek yerine bulutlu günlerin kasvetine kapılmak baharın geldiği gerçeğini değiştirmiyor.

 Bahara erişmek üzere olan günlerden biriydi. Okul müdürüyle çocuğun durumunu değerlendiriyorduk. O sırada odanın kapısı çalındı. Müdür bey, kapıyı çalan hoca hanımefendiyi içeri buyur etti. Aralarında geçen konuşmaya ister istemez kulak kesildim. Hoca hanım maddi durumu iyi olmayan bir öğrenciden söz ediyordu. Yüreğindeki duruluğu sözlerine ve gözlerine yansıyan hoca hanım, Müdür Beye ısrarla o öğrencinin servis parasını karşılayabileceğini söylüyordu. Müdür Bey ise aramızda hep beraber toparlayıp hallederiz diyordu.

 İşte bahar geldi dedim kendi kendime. Ne açan çiçekle gelirmiş bahar ne yeşeren toprakla… Gönüllere dokunmakmış gerçek bahar. Dolan gözlerimdeki yaşlara hâkim olamadım. Nice fidanlar büyüyordu bahar yürekli insanların yağmurlarında. Çivisi sallansa da dünyanın yeni çiviler çakılıyordu bu güzel tablolara. Hem de insanlığa en çok yakışan tablolar; iyilik, infak, merhamet ile süslü tablolar.

 Baharın mis kokulu menekşelerini içime çekip ferahlarcasına yüreğim uçsuz bucaksız tarlalarda koşan çocuklar misali koşuyordu umuda. Dünya iyiye gidiyordu evet. İyi insanlar bir avuç kalsa da neticeten iyilik yaşıyordu ölmemişti. Bahar kışla karışık olsa da yine yeniden geliyordu.  

 Pencereni aç, baharı gör ey umudu yitik insan! Yağmura, çamura, bulutlu havaya kimi zaman sert esen soğuk rüzgâra dokun. Soğuk olsun, bırak biraz üşüsün “ben” in. Sokaklar heyecanını yitirmiş insan kaynıyor. Kışa mahkûm nice kırık gönüller. Sarılacak yaralar etrafını sarmış. Eller var uçurum kenarında incecik otlara tutunan. Gördüğün yerden başla o vakit. Bahar getir gülüşlere, yağmur ol çölleşen yüreklere, bir çivide sen çak baharın süslü tablolarına…

Yazarın Diğer Yazıları