Nesibe Aldemir

Aralanan kapılar

Nesibe Aldemir

Yıllar geçince anılar arasına karışacak bir bayramı daha yaşıyoruz buruk da olsa. Yasakların gölgesinde anadan babadan uzak, sosyal mesafe duvarıyla örülü dört bir yanımız... 

Ellerini öpemedik ulu çınarların. Gölgesinde soluklanamadık bu bayram. Hayatımızda bir ilk oldu. Öyle ya anılar bazen hüzün yüklü olur. Sonra izler bırakır güne, haftaya, aya, yıla, asra...

Kalbin olgunlaşması için hüzünler de hazanlara da ihtiyaç vardır aslında. Farkında olmak farkına varmak için yaşamın kimi zaman yavaşlamalı insan. Duymak, görmek, hissetmek için biraz daha ağırlaşmalı adımlar. Dünya denilen gölgelikten geçerken yarış atı misali gözlükler takarak koşmanın pek de manası yokmuş aslında. Kim bilir, belki vakit o gözlükleri çıkarma vaktidir. Etrafımıza yağan karları, sağımızda açan gülleri, solumuzda akan gözyaşılarını görmemize vesile olacaktır bu yasaklı günler. Dünyevi zevklerin sefasını sürerken birçok şeyin değerini bilmez olmuştuk. Hızlıca akıp giden ömrümüzü müsvedde gibi harcıyorduk. Yoktan var edeni düşünmeden, varlığımızın getirdiği sorumlulukları görmezden gelerek koşuyorduk akrebin yelkovanın ardından. Sevdiklerimiz vardı yüzüne bakmaya fırsat bulamadığımız. Topallaşan bir tefekkür anlayışımız vardı. Ara sıra dünyayı unuturduk bir yakınımızı elimizle kabre bıraktığımızda. Sonra yine unuturduk ölümü de yaşamın gayesini de. Bulanıktı düşünceler. Gösteriş merakıydı yüreklere yüzeysel mutluluk kaynağı sağlayan tek sebep. Fakat bunları düşünecek zaman yoktu. Hızlıca akıyorduk ırmaklar, çaylar misali... Etrafta meyve veren ağaçlar vardı oysa. Taşlar, kayalar, dağlar, ovalar... Hepsinden öte insan vardı. Ama görmek ne kelime hız denen bir illet varken hayatın baş köşesinde. Biraz yavaşlamalıydı insan, insanlığın tadına varmak için. Faniliğini hatırlaması, acizliğini görmesi, yüreğindeki denizin berraklaşması için biraz daha yavaş yürümeliydi.

Peki onu yavaşlatacak olan nedir kendine dahi yetişemiyorken? Bir taş belki de. Ya da çıkmaz bir sokağın aşılmaz bir duvarı. Öyle ya koşuyorduk hızlıca nasıl ve nedenleri sormadan hayata, kendimize. Nereye gittiğimizi bile bilmiyorduk. Kime neye hizmet ediyoruz, neye ne kadar vakit ayırıyoruz, neden nasıl nakit harcıyoruz sorularını sorun etmiyorduk. Çala kalem yaşıyorduk hayatı. Gelişi güzel. Estetiğini yitirmişti zaman, mekân. Birilerinin gözünde yaşadıkça özümüzden ırak düşüyorduk. Ve zaman geldi insan kendisiyle başbaşa kaldı. Çıkmaz bir sokağın duvarının dibinde düşünme fırsatı buldu. Sadeliği hatırladı. Hayatı zorlaştıran sebepleri keşfetti. Yaşamın sadece yemek ve içmekten ibaret olmadığını gördü. Binlerce giz keşfetti yürek hazinesinde. Kaptanı oldu hayat gemisinin. Ne, ne kadar gerekli hayatta onu düşündü. Abartılı yaşam görüntüleri canlandı güzünde. 

Bir virüs takıldı ayağına. Gözle görülemeyecek kadar küçük. Fakat cihanı saracak kadar büyük. Bayram gününü anadan babadan ayrı geçirecek kadar mühim. Rabbimden gelen büyük bir imtihandır bugünler, tevekküle ve tefekküre çağıran. Kalbin âmâ olan gözlerini tedavi için kaçırılmayacak bir fırsattır belki de. Kapitalizmin esintisiyle kaskatı kesilen yüreklerin sevgi yağmuruyla ıslanıp üzerinde güller açmasına vesile olacak bir iklimdir korona günleri. Tadını kaçırdığımız ve kendi elimizde inşa ettiğimiz gereksiz zorlukların son bulacağı, yaşamın gayesiyle muhatap olma fırsatını yakalayacağımız günler ile yüzleşiyoruz. Bu yüzleşmeyle yüzeysel yaşamımızın derinlerine doğru inme fırsatı bulduk belki de. 

Hayaller normal seyirde giden hayata kavuşmak oldu. Hızımız kesildi, bulanık sularımız duruldu. Şu koronadan sonra diye başlayan cümlelerin ardına sıralandı özlemlerimiz. Hasret kaldık sevgiyle kucaklaşmaya, bayramlaşmaya. Zor oldu elbet. Ağır geldi yükü kalbimize yasakların. Yürek bağının teline sızılar düşmedi değil. Fakat bu durumu iç dünyamıza aralanan bir kapı gibi görmek gerekir değerli dostlarım. Tarihe not düşecek bugünlerin şahidi olarak üzerimizdeki sorumluluklar artmadı değil. İlâhi uyarıları kaile almak zorundayız. Hayatımızı tekrar gözden geçirerek irdelemeliyiz. Ayıklanacak o denli fazlalıklar var ki onları keşfetmeliyiz. Koronayla aralanan bu kapıları fırsat bilerek aydınlığa doğru yürümekten asla vazgeçmemeliyiz. Sözün kısası kendimize gelmeliyiz ki mübarek olalım bayramlara, insanlığa...
 

Yazarın Diğer Yazıları