İnsan İnsanın Nesi Olur
Necip Cengil
İnsan rey sahibi yapısıyla yaratılmıştır ve her biri bu anlamda rey sahibi olarak “birey” olarak hayattaki yerini almalıdır. Oysa bireylik israf edilmektedir. Kitlenin dolduruşu, oy ve taraftar avcılığı yapanların saldığı dolduruş seli ve kirli çıkarlar bütün “birey” olması gerekenleri taştan taşa vurarak sürüklemektedir. Her biri ötekinin reyine önem vermesi anlamında birbirine muhtaç olanlar, birbirinin yok edicisine dönüşmektedir.
İnsan insanın sayısal çokluk anlamında oyuna değil iradi destek ve görüşüyle beslemek anlamında reyine muhtaçtır. İnsan insanın iyilik taşıyıcısı ve kirlerden arındıranı olmalıyken, kötülükte ve kirlenmeyi taşımada ırgatı olmaktadır.
İnsanlık tek ırktır ve zamanla kavimler oluşmuştur yani insan insanın beşer olarak kardeşidir. İslam bu kardeşliğin nasıl beslenmesi gerektiğini öğretir. Mesela kula veya çıkarlara kul olunmamalıdır, yalanın kölesi olmamalıdır, adaletle beslenmelidir, merhametle beslenmelidir, sevgi korunmalıdır, diller korunmalıdır, mülküne tasallut edilmemelidir, namusuna dokunulmamalıdır, ötekileştirilip yalnızlaştırılmamalıdır, hakikat ile donanması için yardım edilmelidir, muhtaçlığı giderilmelidir, köleleştirilmemelidir, fukaralaştırılmamalıdır, emeği sömürülmemelidir, emaneti korunmalıdır, ehliyet ve liyakat kuralları ihmal edilmemelidir… Ne yazık ki bu kardeşlik rüyası olması gerektiği gibi yorumlanmamaktadır ve insan insanın kardeşlik rüyasını kâbusa çevirmenin peşindedir. Kısaca insan insanın kardeşi değil kâbusu olmanın peşindedir.
İnsan yerlerin ve göklerin yaratıcısının ve sahibinin akıl ile donattığıdır. Yaşadığı dünya ve onu çevreleyen gökler insanın emanetidir. İnsanın kendisi, dağlar, ovalar, tarım alanları, hayvanlar, ağaçlar, sular, hava insanın emanetindedir ve bunlar “çevre bilinci” ile korunmalı, yaratılışı değiştirmek isteyen “şirk yaklaşımının” hayata musallat olmasına müsaade edilmemelidir. Oysa insan çevreyi kirletmekte, yaşanmaz hale getirmekte, yaratılışı değiştirme girişimlerine destek olmakta, bitkileri yakmakta, hayvanların nesillerini yok etmekte, bütün bir canlı âlemini, nihayetinde kendi sonunu hazırlamak pahasına yok etmenin peşindedir. Zulüm ve katliamlarla masum insanlar soykırıma uğrarken sessiz kalmıştır. Afrika insanını köleleştirip on binlercesini ölüme terk ederken şevk duymuştur. Avusturalya’da Develer topluca öldürülürken seyretmiştir. Avcılıkla nice hayvan, kuş türleri yok edilirken izlemekle yetinmiştir. Avrupa’da kediler topluca öldürülürken alkışlamıştır. Çin’de serçeler yok edildiğinde sessizliğe gömülmüştür. Bugünlerde ülkemizde yürürlüğe giren sokaktaki hayvanlar konusunda çözüm üretmek yerine, yok ediciliğe karşı, tarafgirlik yöntemiyle iktidar veya muhalefetin yanındadır. Yani insan emanet bilincinden ve birbirinin emanetçisi olmaktan da uzaklaşmaktadır. İnsan emaneti taşıyan olması gerekirken ihanet edeni olmuştur.
Güç ve iktidar hesapları bütün doğruların yerini almıştır. “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Nisa 135) ayeti hakkıyla anlaşılmaktan uzaktır. Her kesim taraftar olduğu kesimi ölesiye savunmakta ve tarafgirlik ateşiyle yanıp adaletten, hakkaniyetten fersah fersah ırak düşmeyi tercih etmektedir. İnsan insanın zulüm girdabının bir parçası olmayı tercih etmiştir.
Her şeye kadir olan Allah’tır ancak insan oynadığı iktidar oyununa kendisini öyle kaptırmaktadır ki, her şeye kadir olabileceği zannıyla yanıp tutuşmaktadır. Muktedir olamayacağını bildiği halde bu yolda muhteris olmakta, bunu bir hastalık değil üstünlük oyunu olarak görmektedir. İhtirasla diğer insanları baskılamaya, diğer canlılara istediğini yapmaya gücü yeteceği zannı ile koşmaktadır. Bu gidiş zamanla ihtirasa özenmeyi beslemekte ve yeni “muhteris adayları” ötekini yok etmenin peşine düşmektedir. Bu haliyle insan insanın muhterisidir. Tanrılık oynamaya teşvik edicisidir. Bu yolu seçmeyenler ise beceriksizlerdir onlara göre… Yani insan, ötekisi, ihtirası ve tanrıcılık oynamayı tasvip etmediğini bildirdiğinde onu da aynı oyuna icbar etmektedir. İnsan insanın kötülüğe icbar edicisidir. Nihayetinde “biz atalarımızı, geçmişimizi bu yolda bulduk, yanlış olsaydı onlar bu yolu tercih etmezlerdi” aşamasına gelmektedirler. Oysa insan insanın “cenneti yaşamaya” teşvik edicisi olmalıydı. İnsan insanı gördüğünde Allah’ı, hesabı hatırlamalıydı. Birlikte cehennemi yaşayanlar olmamalıydılar. Son sürat cehennem inşa ediciler oldular. İnsan insanın kıyametini hazırlamaktadır.
İçimiz karardı.
Bu kadar olumsuzlukta birbirini teşvik edenler insan kalabilir mi, kalamaz!
İnsan insanın insan kalabilmesi için yardım edicisi olmalıdır. İnsan coğrafyanın, ülkelerin ve şehirlerin yaşanabilir alanlar olması için çalışmalıdır. İnsan hayatı besleyen olmalıdır. Hayattan sürekli çalan olmaktan vazgeçmelidir. Kendisinin veya taraf olduklarının egemenliği için insanlığın sonunu getirme ihtirasını terk etmelidir. İnsan dünyayı kıyamete sürükleyenlerin figüranı olmaktan kurtulmalıdır. Yarın çok geç ve insan istenen insan olamadığı için, dünyayı kıyamet koşusuna çıkaranların maratonunda ipi göğüslemeye çalışmaktadır.