İçinizde O Topluluk Bulunsun
Necip Cengil
Sonsuz bir hazine barındırır Kur’an; çoğunlukla ya okumaz ve görmeyiz, ya okur geçeriz görmeyiz veya öğrendiğimiz bir sabite varsa ondan başkasına yormayız! Oysa ayetlerin dilini anlamak için çabamızı sürdürmeli, bize ne anlatıyor sorusunun cevabını bulmaya dönük yorulmalıyız.
Aliimran Suresi 104. Ayeti okurken, oradan İslam’a davet edenler sonucunu da çıkarabiliriz, başka neticelere de yorabiliriz. Yıllar önce, okuduğumuz her ayetin, ulaşabildiğimiz her tefsirden açıklamasına bakmaya çalışırdık. Bir tefsirle yetinmezdik. Bu çaba bize çok şey öğretti. İşte bu çabanın öğrettiği yorumlardan biri de “cemaat, topluluk, sivil toplum örgütü, parti olmanız, bir araya doluşmanız yeterli olmaz; içinizde sürekli diri, uyaran, yanlışları görüp işin hakikatini anlatmaya çalışan bir topluluk olsun, bu canlı topluluk hataya düşmeyi engelleyebilir, meselenin başka bakış açılarına dikkat çekebilir, işte kurtuluş yolu budur” şeklindeydi.
Sadece bu ayet ve “onların işleri aralarında istişare ile yürütülür” mealiyle verebileceğimiz ayeti referans alarak işlerimizi yapmaya çaba sarf etsek daha az hata ile yol alırız. Fakat günümüzde bu ayetleri belki ezberlerinde okuyan nice yetkili yerlerde bulunanlar bile yollarını bu ayetlerle aydınlatmak çabası içinde olmayabiliyor.
İçinizde bilgisiyle, ilmiyle, tecrübesiyle, birikimiyle öne çıkmış bir diri topluluk olsun, hayra çağırsınlar, iyiliğin ne olduğunu anlatsınlar, meselenin künhüne varılabilmesi için yol göstersinler. Yanlışı anlatsınlar, iyi ve kötüye götürecek halleri öğretsinler, yanlışa götüren yollara sapılmaması için uyarsınlar. Proje üretsinler, akıl sunabilsinler. Bu diri topluluk sizi kurtuluş yolunda besler. Kurtuluşa, hakikate varacak yol böyle beslenir. İçinizde böyle bir topluluğunuz yoksa yola çıkışınız eksiktir. Sadece “biz bu işte iyi niyetlere sahibiz” demeniz yetmez. Nice kötüye giden yol var ki iyi niyet zannıyla beslenir.
İşinin ehli bir topluluk, ehliyet ve liyakat sıkıntısı olmayan, gördüğü yanlışı izah edebilen, gerekçelerini ortaya koyabilen bir topluluk… Atılmak istenen veya atılmayan adımların nelere yol açabileceğini, güzelce izah edebilecek bir topluluk... Meseleyi kimsenin nefsinin hastalıklarına terk etmeyen, fitne oluşmasına da müsaade etmeyecek şekilde anlatabilecek bir topluluk…
Böyle bir topluluk, ekip oluşturmak gerekir.
Ben varım yeter, onlar da kimmiş veya o da kimmiş gibi bir çarpık bakış ile meseleler her yönüyle ele alınamaz. Maruf iyi olanı izah içindir, öyleyse dili de buna göre ayarlamak gerekir.
Yani bir araya gelelim demek, cemaat olmak, parti kurmak yetmiyor, yetmez. Bir yere atanmak, seçilmek yetmiyor, yetmez.
Ayetin tefsirinin kesin neticesi budur diyemez kimse, anladığım budur demesi gerekir. “Ben böyle yorumluyorum, böyle görüyorum ama yanlış olabilir, bu konuyu kiminle istişare edersek daha az hata ile işe başlar ve neticelendiririz” demelidir bir yönetici… Herkes bakar ama olayın iç yüzünü herkes görmez, göremez; gördüğünü söyleyen de izah edebilmelidir. Hilali gözleyerek ramazan ayına başlanırdı, gördüm diyene işi bilenlerin soruları olurdu. Zira o kişi yoğunlaşmaktan gözüne gölge olan bir çöp parçasını hilal sanabilirdi. Meseleyi, meseleleri bu hassasiyetle ele almak gerekir.
Hayır, bu bakış işleri geciktirmez, daha sağlam yapılması içindir. Bakın yıllar önce yapılan viyadüğümüze, her iki taraf birbirini karşılamayınca acaip ve garaip bir viyadük (köprü yol) çıkmış ortaya, sadece bu iş bile işe başlama yöntemi için misal olarak yeter.