Necip Cengil

Duanın gücü

Necip Cengil

Çalışmalarımız duamızdır. Oluşturduğumuz gurup faaliyetleri, kurduğumuz şirketler, seçtiğimiz ve atadığımız kişiler ve imalat çabalarımız da öyledir. Tekrarlarsak; çabası duasıdır insanın, kavliyle tahkim etmek için Rabbine yönelir yine…

Soru şu: Fiili dualarımızı doğru yapıyor muyuz?

Sözgelimi her türlü kirlenmişliğini bildiğimiz bir kişiyi, bir kurumun başına getirmek. Her türlü ayarsızlığına rağmen bir kişiyi seçmek, oy vermek… Sonra da “Allah’ım ne olacak halimiz, ne zaman düzelecek” diye tabiri caizse Allah’a serzenişte bulunmak, duanın ruhuna uygun mudur? Kirlenmişlik derken, serzenişte bulunanların diliyle söylüyorum mesela “şurada şu kadar “şeyi” uhdesine geçirdi, şehir için değil kendisi için çalıştı” diyenler, gidip yine aynı kişinin o işi yönetmesi için oy verebiliyorlar. İşin ehli kim diye araştırma gereği duymadan, yanlışı sürdürmenin peşindeyken, birebir konuşmalarda “kimi getirsek olmuyor” gibi serzenişlerde bulunuyoruz. Oysa bu konuda araştırıp doğru insanı bulup yönetici yapmak da duadır ve duanın gücü burada da değerlendirilmiyor.

Benim bir ili ziyaretim sırasında anlatılan konu vardı. Çok düşündürmüş ve üzülmüştüm. Adam gelmiş soruyor; filan kişiye görev versek ne dersiniz. Sorulan cevap veriyor: Efendim, çok iyi bir isim, bilgili, yetenekli ve işin hakkını verir ancak ne yer yedirir. Bu anekdotun doğruluğunu birebir yaşayanlar bilir ancak böyle rivayetlerin, hikâyelerin ortada dolaşmasını değerlendirerek soracak olursak, burada fiili dua doğru yapılmış mıdır? Bu tarz rivayetler doğruysa, işlerin düzelmesini beklemek doğru bir beklenti olur mu? Hangi kavli duayı yaparsak yapalım, işe yanlış başlamış olduğumuzdan, başa dönüp attığımız ilk adımdan itibaren kendimizi gözden geçirmemiz gerekmez mi?

Mesela uykuyu çok seviyoruz, lüksü, şatafatı, nereye ne harcadığımızı düşünmeden harcıyoruz, ne düzeltebiliriz, hangi kavli dua çare olabilir? Belki şu ifade mümkün “Allah’ım doğru adımları atabilmem için bana güç ve kararlılık ver!”

Doğru adımlar atmak için Allah’tan güç, basiret ve kararlılık da istemiyoruz. Kulisler oluşturup, “filanı işin içine karıştırırsak kafamızdaki işleri yapamayız” diyoruz. Kafamızdaki işler düzgün, hayra vesile olacak işler mi, bilemiyoruz, muallak daha doğrusu biz o işlerin doğru olduğuna birkaç kişi kafa kafaya karar vermişiz, yolumuza taş koyabilecek isimleri ayıklayarak yol almaya çalışıyoruz. Fiiliyat, başlangıç hatalı, ilk düğme yanlış ilikleniyor, sonrasını zamanla herkes görüyor. Bu kararları alıp, isim ayıklaması yapanlara gelince burunlarından kıl aldırmaya niyetleri yok zira kafalarındaki oyunu hala başarabileceklerini umuyorlar. Fiili dua yerle bir, buna rağmen gidip “bize düşen bir şey olursa çekinmeyin, bildiklerimiz ve tecrübelerimizle yanınızdayız” diyenler olursa onlara da “bize dua edin” diyorlar. Hani şeye dua edilsin, hangi adıma, yanlış iliklenen hangi düğmeye? Dua mesela kalpten gelmeyen bir “Allah rast getirsin” demek midir sadece. Attığımız adımların, seçtiğimiz, atadığımız kişilerin de dua olduğunu ne zaman tefekkür edeceğiz?

Benim seçilenlere, atananlara, şirket yöneticilerine, çalışanlara önereceğim bir dua var. İşlerine giderken bu duayı ihmal etmesinler. İsra suresinin sekseninci ayeti! Ben bu ayeti şöyle anlıyorum: “Rabbim doğrulukla başlamayı, doğrulukla sürdürmeyi nasip eyle. Karşılaştığım zorlukları aşabilmem, sorunları çözebilmem için bana katından bir güç ver!” Fakat bu duanın fiiliyatla birlikte yapılması gerektiğini unutmayalım. İsabetli insanlar seçmemişsek, kirli amaçlar düşlüyorsak bu dua yapılmış sayılmaz.

Yazarın Diğer Yazıları