Daire başkanı olsan
Necip Cengil
Hiç aklımda yoktu.
Arkadaşım “Bir gün daire başkanı olsan ne yaparsın” diyene kadar.
“Sahi ne yaparım, bilmiyorum” diyemedim, cahil derler diye çekindim.
Ne dairesi dedim sadece.
“Herhangi bir kurumda yönetim kademelerinden biri” diyerek gözlerimin içine baktı.
Cahilliğime ver dedim, ben daire deyince, çapı, yarıçapı, çevresi, dairenin içindekiler, onu kuşatan çember filan aklıma gelir.
Tabi bunlar önemli zira bizde biri “daireye başkan” olunca, çevreyi gözden geçiriyor. Dairenin çapı kendi çapına uygun değilse, içini dışını, rafını, sandalyesini, masasını, ıslak zeminlerini yani kapsamında ne varsa hepsini gözden geçiriyor. Dairenin bulunduğu katı beğenmese onu taşımak için “çevresel ilişkiler” başlatıyor.
“Bunlar harcama demek, bütçeye yük demek, kaldı ki kamuda tasarruf genelgesi de meclisten geçti.
Hiç mi bunları düşünmüyorlar.”
“Senin de aklın hep orada; tasarruf, israftan kaçınma, kamunun tek kuruşu şehirdeki, ülkedeki her bireyin ortak malıdır…”
Yani diyorsun bazı kişiler var ki; “Şu aydan itibaren tasarruf genelgesine bütün kamu uyacak” denmişse, o ay gelene kadar, daireyi elden geçirir sonra oturur, dairesini hayranlıkla seyreder, seyir bitene kadar da, dairesel makamın baş döndüren döngüsü biter, herkes kendi yoluna… Öyle mi?
Öyle!
“Daire başkanı olsan ne yaparsın” demiştin.
Evet!
“Bana gösterilen yerin masası, sandalyesi eski mi, rengi hoşlandığım bir renk mi değil mi, kapısı hangi malzemeden ve diğer tefrişat, hiçbirine bakmam, hemen kurumun şehre ne katabileceğine, benim buna ne katkı sunabileceğime, bütçeye yük olmak yerine, bütçenin yükünü hafifletmek için neler yapabileceğime bakarım. “Efendim burayı beğenmedim, değiştirmem lazım” demem, neden, zira yapacağım hiçbir harcama benden çıkmayacak, kurumdan çıkacak, kamu herkes demektir, kimsenin hele herkesin hakkına tecavüz edemem. Hesaba inanan her insan bunlara dikkat etmeli. “Şehir bir an önce ayağa kalkmalı, benim buna ne tür katkılarım olur, yapacağım her gereksiz harcamanın hesabı ağır olur” diye düşünürüm.”
Şimdi sen “Herkes böyle düşünse şehir, ülke abad olur lakin “makamlar gösteriş sahaları” olarak görülünce, senin o dediklerin “gereksiz ayrıntı” haline geliyor.” Diyorsun.
Evet diyorum.
O halde “ Makamlar gösteriş alanları olmaktan çıkmalı, kamunun parası “israf ekonomisinin” metaı olarak değerlendirilmemeli. Makamlardan itibar devşirmek isteyenler makamlardan uzak tutulmalı. Makama değer katacak olanlar oralara gelmeli” de diyeceksin!
Elbette derim.
Kuzum sen hangi çağdasın?
Ben hiç değişmeyen çağın insanı olmaya çalışıyorum. Benim çağımda her gelen makama itibar katar, makamdan itibar devşirmek peşinde olmaz. Kamunun bir kuruşunu israf etmez. Kamunun parasıyla lüks peşinde koşmaz. Yaptığı projeler şehre, ülkeye yük olmaz, yük alır.
O zaman senden daire başkanı olmaz yani kimse sana böyle bir teklif getirmez.
“Ben” hakkın istediği “ben” olayım ve hiç kimse bu “ben”i değiştirmek isteyen bir teklifi bana getirmeye cesaret etmesin, bu bana yeter!
Sahi bulunduğu kurumda daire başkanı gösterilince yukarıda dile getirdiğin israfı yapanlar var mı? Yerimi beğenmedim, değiştirmem lazım, diyen oluyor mu?
Bana soran arkadaşım güldü.
Ondaki acı gülüşü görünce sormak zorunda kaldım: “Kurumlar nereye koşuyor, şehir nereye koşuyor. Memleketi nereye götürüyorlar?”
Böyle gelmiş, alışmışlar, ötesini düşünmekte zorlananlar var, dedi.
Not: Mecburen şahit olduğum iki kişilik konuşmadan süzdüğüm cümlelere bazı yumuşatıcı eklemelerle yazılan bir yazı.