Rezerv Alan: Ganimet Mi?
Mehmet Zeki Dinçarslan
Hukukta "sebepsiz zenginleşme" diye bir kavram var. Haklı bir neden olmaksızın bir kişinin malvarlığında meydana gelen artış, bir diğerinin malvarlığında azalışa yol açıyorsa buna "sebepsiz zenginleşme" denir. Haberlerde Adıyaman'da bir yere asılmış bir pankart gözüme ilişti: "Burası deprem bölgesi, ganimet alanı değil" yazıyordu pankartta. Aklıma hemen "rezerv alan" ve "sebepsiz zenginleşme" kavramları geldi. Depremle birlikte hayatımıza giren bu "rezerv alan" kavramı, bazı kişilerin zenginleşmesine neden olurken, diğerlerinin malvarlıklarının azalmasına yol açıyor. Ortada bir hukuksuzluk var.
Bu hukuksuzluğun tespiti için Borçlar Kanunu'nda da yer alan "sebepsiz zenginleşme" kavramından yola çıkalım. Birilerinin malvarlığı azalırken, diğerlerininki artıyor. Örneğin, depremde hasar görmemiş, sağlam bir binası olan kişinin binası yıkılarak borçlandırılıyor. Yeni bir bina yapılıp kendisine yer verileceği vadediliyor, fakat hem borçlanmış oluyor hem de daha dezavantajlı bir mülke sahip oluyor. Ortada, kişinin malvarlığında meydana gelen bir azalış var.
Boş arsası olan insanların arsaları ellerinden alınıyor ve bedelinin çok altında bir ödeme vadediliyor. Sağlam binası yıkılacak olanlara da piyasa değerinin altında paralar vadediliyor. İnsanlara şu cümleyi kurdurmak zorunda kalmak çok üzücü: "Keşke evim, binam depremde yıkılsaydı da böyle olmasaydı."
Depremde insanların malvarlıklarında bir azalma meydana geldi, buna söylenecek bir söz yok. Fakat depremin ardından başlatılan rezerv alan faaliyetlerinin mantıklı bir açıklamasını yapamıyorum. Sağlam binalar yıkılıyor. Bir felaketin varlığı referans alınarak kişilerin mülkiyet hakları askıya alınmış durumda. Bu askıya alınışın mülk sahiplerine faydası tartışılır. Mülkü tamamen yıkılanlar için bir şey demiyorum fakat depremden hasarsız ya da az hasarlı çıkmış binaların zorla yıkılmasının izahı yok. Kışla Caddesi'ndeki binalar şimdi yıkılıyor. Az katlı bu binaların yıkılmasının mülk sahiplerine bir faydası olacak mı? Bunu zaman gösterecek, fakat bugün baktığımız zaman ortada matematiksel bir orantısızlığın olduğu aşikâr.
Aşık Mahzuni Şerif'in bir türküsü geldi aklıma, paylaşayım sizinle:
İnan ey cananım belim büküldü
Farkına varmadan ömrüm söküldü
Deprem yok ta neden evim yıkıldı
Bu işte bir yaman el gizli gizli.
Depremle yıkılmamış binaların insan eliyle yıkılmasını anlamak mümkün değil. Koca koca hasarsız-az hasarlı binalar yıkılarak sahipleri fakirleştiriliyor. Maddi olarak da baktığınız zaman, daha öncelikli işler varken buralarla uğraşmanın kârlı olduğu söylenemez. Adıyaman'daki pankartın ifade ettiği gibi, bu alanlar birileri için ganimet değeri mi taşıyor acaba? Bu işte bir yaman el mi var, gizli gizli?