Mehmet Zeki Dinçarslan

Elimle böldüm

Mehmet Zeki Dinçarslan

Lise hayatımı geçirdiğim Malatya Fen Lisesi benim öğrencisi olduğum 90'ların ortalarında yatılı olarak okuma şartı koşuyordu. Malatya'da ikamet etmeme rağmen lise yıllarımı yatılı olarak geçirdim bu yüzden. Okulda beni şaşırtan şeylerden birisi de yemekhanedeki ekmek sirkülasyonuydu. Ekmek okula haftada bir gün, Cuma günleri sabah gelirdi ve bir hafta boyunca aynı ekmeğe talim ederdik. Beslenme rejimi büyük oranda ekmeğe dayalı bir kültürden geldiğimiz için ekmeğin tazeliği önemli bir durumdu bizim için. Fırında ekmek beklerken, on dakika önce çıkmış ekmeği almayıp taptaze-sımsıcak olanı bekleyen insanlardan bahsediyorum. Saray Mahallesi'ndeki evimizin hemen yanındaki fırından ekmek almaya gittiğim zaman ben öyle yapıyordum. O sıcacık ekmeğin de önemli bir kısmını eve giderken koparıp koparıp yerdim de eve ancak yarısını götürebilirdim. 

Fen Lisesi'ne, sebebini anlayamadığım bir biçimde ekmekler haftada sadece bir defa geliyordu. Cuma sabahları kahvaltıda çorba çıktığı için ayrıca mutlu oluyordu tüm öğrenciler. Taze ekmek ve çorba ile bir haftadır yaşadığımız zorunlu diyetin acısını çıkarıyorduk. Hafta boyunca kahvaltılarda bayat ekmek-kokmuş peynir, bayat ekmek-yedi adet zeytin, bayat ekmek-bir parmak reçel ve bir küp margarin gibi menülere maruz kaldığımızı düşünürseniz cuma sabahları bol ekmekle yediğimiz o bir tas çorbanın ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. Şimdi siz cuma öğlen yemeğini de merak etmişsinizdir. Cuma öğlenleri de içinde et olan yegâne yemek çıkardı, mübarek gün hatırına. İçinde eser miktarda kıyma bulunan domates yemeğine cuma namazı sonrası taze ekmek eşliğinde kaşık sallardık.

Ekmek sirkülasyonunun bu mantık dışılığını zaman zaman nazımız geçen hocalarla paylaşınca bir şey diyemez, bayat ekmeğin daha sağlıklı olduğunu söyler geçerlerdi. Taze ekmek mideye oturuyormuş, ekmeği bayat yemek daha sağlıklıymış minvalindeki sözler bir kulağımızdan girer diğerinden çıkardı. Aslolan o zamanın yöneticileri için öğrencilerin hiç bir kıymetinin olmamasıydı. Ciddi (ve vicdanlı) bir idareci, ekmeğin geliş günlerini sıklaştırarak tazelik oranını artırır, perşembe günü artık neredeyse taşa dönüşmek üzere olan ekmekleri tüketmemize razı gelmezdi. 

Yine de biz öğrenciler o ekmekleri öpüp başımıza koyardık perşembe günü de haftanın her günü de. Bir kırıntısının yere dökülmesine razı gelmez, bir parçasının bile çöpe gitmemesi için çaba gösterirdik. Sofradayken yediğimiz ekmeğin bir parçasını dahi yiyemeyecek gibi olursak kalkarken gözlerimizle tanıdık bir arkadaş arardık. O tanıdık arkadaşın masasına bölünmüş ekmeği bırakır, temizliği hususunda da onu teskin etmek için "elimle böldüm" diyerek yemekhaneden çıkardık. Ne mutlu ekmeğinin kıymetini bilenlere, ekmeğe değer verenlere.

Yorumlar 1
TRKNC 04 Kasım 2021 15:02

Abi kıymet bilmek değer vermek kavramları literatürümüzden çıkalı hayli oldu gibi :( Niye hatrımıza düşürüp bizi üzüyorsun?

Yazarın Diğer Yazıları