Milli ve manevi değerler yok sayıldıkça toplumsal çöküş kaçınılmazdır (2)
Lütfü Caner
Ben şahsen batı tandanslı demokrasi, özgürlük adalet kavramlarına asla inanmam. Fakat her şeye rağmen eğer birilerinin dediği gibi bu ülkede gerçekten demokrasi ve fikir özgürlük dedikleri kavram varsa; peki son yüz yıla yakındır bu ülkede % 98 Müslüman olan bu milletin anayasasında bu milletin dini İslam’dır maddesini 1928’deki hangi amaçla kaldırılmıştır?
Ve yine 1950 yılına kadar, bu ülkede milletin inançları üzerinde yapılan baskı ve zulümler hangi amaçla yapıldı? Evet, bazı iktidarlar tarafından defalarca teşebbüs edilmesine rağmen, 1960 darbe anayasası ve 12 Eylül 1982 darbe anayasasının yürürlükten kaldırılmasını ve bunlara bağlı yönetmenliklerin ve mevzuatın bürokrasiden kaldırılmasını 60 yıldır hangi zihniyetler ve hangi siyasi ideolojiler engelliyor? İşte bu noktada tarihi süreci araştırdığımızda, bir dönemler bu devleti yöneten (Celal Bayar) aynen şu açıklamada bulunuyor: “Biz Batılılara LOZAN’DA söz verdik, İslamiyet’i bir zaman süreci sonunda halka unutturacağız. Ben bu sözün bekçisiyim. Benden sonrakilerde bu vazifeye devam edecekler” diyor bir açıklamasında Celal Bayar...
1950’ye kadar, tek parti CHP yönetimi döneminde bu milletin inançları üzerinde yapılan baskı. Zulüm ve asimilasyon dönemi zulümlerini yaşayan insanlarımız halen aramıza yaşamaktadırlar. Örneğin benim 2013’te vefat eden Rahmetli babam, bir gün bize o, dönemi aynen şöyle anlattı: “1940 yıllarıydı, Pütürge Sakkuşağı Singir Köyüne jandarmalar baskın yaptılar. Bizim evi de bastılar, ben Elifba Cüzünü samanlıkta sakladım. Jandarmalar bütün köye baskı, zulüm ve dayaktan geçirerek, bütün Kur'an-ı Kerim ve Elifba Cüzlerini toplayıp köy meydanında gözlerimizin önünde yaktılar.” diye anlatı.. Rahmetli babam bir kulağı biraz ağır işitiyordu, bunun nedenini “bir jandarma beni öldüresiye milletin gözleri önünde döverek samanlıkta sakladığım Kuranı Kerim ve Elifba Cüzlerini ortaya çıkarmamı istedi ve bize büyük bir zulüm yaptılar. Daha sonra doktora gitme imkanım olmadığı için, bu kulağımdaki arıza o dönemde kaldı” diyordu Rahmetli babam.. Evet, O dönmemde tek parti CHP yönetimi iktidardaydı...
CHP’nin tek parti döneminde mütedeyyin inançlarını yaşamaya çalışan kesimler üzerindeki baskı, zulüm ve sindirme politikalarını anlatmaya kalkarsak sayfalar yetmez.. Örneğin Türkiye’nin yakın tarihinde inançlarını yaşamak isteyen vatandaşlara karşı kamu kuruluşlarında, mecliste, üniversitelerde ve başörtü zulmünde, 83 milyon milletimiz açık açık yapılan zulümleri gördü ve yaşadı.. Ve yine ne gariptir ki yakın tarihte eğitim kurumlarında ve devletin bazı kademelerinde bu zulümleri yapan birçok kişi, emekli olduktan sonra CHP’de siyaset yapmaya başladılar.. Çünkü CHP’nin tabanında ki seçmen tabanı değil, yönetim kademelerinde ki bazı siyasetçiler, CHP’yi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti hüviyetinden uzaklaştırmaya çalışarak, sol tandanslı bir kulvara doğru kaydırmaya çalıştıkları açık açık görülmektedir. Fakat soracak olursanız; hepsi dört dörtlük Atatürkçü olarak görünür ve Atatürkçülük maskesi arkasına sığınmaya devam ederler. Mesela CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu ve bazı yöneticileri, son 40 yıldır bu ülkede bu milletin evlatları askerimizi, polisimizi ve vatandaşlarımızı her gün şehit eden PKK’ya terör örgütü diyemiyorlar. Ve maalesef bir kesim CHP’li vatandaşlarımız da bir türlü sağlıklı bir şekilde bu durumun muhasebesini ve özeleştirisini kendi bünyelerinden yapmadan, ön yargılı davranarak bağımsız bir perspektiften Türkiye'deki siyasi süreci okuyamıyorlar...
DEVAM EDECEK