Lütfü Caner

Gerçek siyaset mi? Egemen siyaset mi? (1)

Lütfü Caner

Bu yazının amacı siyaset yapmak değil(!) siyasetin Türkiye’de hangi anlamlarda kullanıldığını insanlarda neler çağrıştırdığını ortaya koymaya çalışmaktır. Çünkü siyaset kelimesi yazının daha ilk cümlesinde geçtiği gibi, kullanıldığı bağlama göre değişen bir anlama sahiptir. Burada siyaset yapmak kelimesi, karşısındakinin görüşünü değiştirmek, onu etkilemek amacıyla girişilen faaliyetleri ve söylenen sözleri ifade ederken aynı zamanda retorikle ya da (boş sözlerle) muhatabını etkilemeye çalışmayı ifade eder..

Siyaset kelimesinin kökü Arapça “siyasa”dan gelir ve yönetmek, eğitmek, yetiştirmek anlamına gelir. Osmanlı geleneğinde siyaset bir yandan erdemli bir toplum oluşturmak için idare etme (yönetme) sanatı ile ilgiliyken diğer yandan devlete karşı suç işleyen kamu görevlilerini (ölümle) cezalandırarak kamu düzenini sağlamayı ifade ediyordu.. Kaynakça:www.sde.org.tr.

Yani kısacası siyasetin bilimsel tarifini kaynaklardaki bazı verilere göre yapmaya çalışırsanız; her ne kadar bir kaç anlamda anlatılmaya çalışılırsa da; kısacası siyasetin asıl amacı devletlerde ve toplumlarda kanun nizam ve toplumsal ahlaki  kurallara göre devleti yönetme sanatıdır...

Evet, siyasetin bilimsel tarifinden kıyasla son 96 yıldır Türkiye’de uygulanma biçimine gelecek olursak; adeta facia bir durumla karşılaşırsınız..  Örneğin  diktatörce yönetme dönemleri, darbe dönemleri, siyasi kaos senaryoları dönemleri, birilerinin kendi varlıklarını terör gölgesinde sürdürme dönemleri, vatandaşa  rağmen birilerinin iktidar olabilmek için dışa bağımlılık dönemleri, askeri vesayetle  milleti sindirme ve yönetme dönemleri gibi, yani kısaca anlayacağınız; devleti ve toplumları yönetme sanatı olması gereken siyaset kavramının asli vasfından uzaklaştırılıp  bazı kesimlerin çıkar ve menfaat aracı olduğunu görüyorsunuz son 96 yılda...

Mesela Anayasamızın  başlangıcı 2. Maddesinde: “Türkiye Cumhuriyet, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik, ve sosyal bir hukuk devletidir.” Diye  yazılıdır...

Allah aşkına şimdi sormak istiyorum; sokaktaki sıradan insana değil, az  veya çok yazılı resmi metinlerden, yazılı olan bu kavramlardan anlayan  entelektüel düşünceye sahip insanlarımıza sormak istiyorum; şimdiye kadar bu mevcut anayasada yazanlarla bu ülkede şimdiye kadar uygulanan siyasi yönetim biçimlerini anayasayla hiç kıyasladılar mı acaba? 

Elbette ki etnik, siyasi ve ekonomik saiklerden dolayı, toplumun bütün kesimlerinin homojen bir düşünceye ve yapıya sahip olduğunu iddia etmiyoruz.. Fakat her şeye rağmen,  anayasada yazılı olmasına rağmen  toplumun hangi kesimlerinin  hak, talep ve istekleri şimdiye  siyasi yönetimler tarafından kabul görmüştür acaba?

Örneğin 1924 anayasasında milletin dini İslam’dır ibaresi 1928’de kaldırılırken; %99’u Müslüman olan bu millete soruldu mu veya bir  referandum  yapıldı mı? 1932’den 1950’ye kadar  Ezanı Muhammediye Türkçeye çevrilirken, bu millete soruldu mu? 1946 öncesi jandarma veya kolluk kuvvetleri evlerde Kur’an’ı Kerim ve  Elifba cüzlerini toplayıp ibret olsun diye milletin gözlerinin önünde yakarlarken, hangi saiklerle yapılıyordu ve bütün bunlar bu mevcut Anayasanın neresinde yazılı idi..? 

Yani kısacası siyaset adına hangi egemen güç çeşitli entrika ve siyasi ayak oyunları ile asıl gerçekleri maniple ederek yönetimi ele geçirdiyse; bu milletin tepesinde tabiri caizse 96 yıldır boza pişirmeye devam ettiler ve bunun adına da siyaset dediler..  Mesela Cumhuriyetin ilk yıllarında Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Celal Bayar aynen şöyle diyor: “Biz batılılara LOZAN’DA söz verdik.  İslamiyet’i bir zaman süreci  sonunda halka unutturacağız. Ben bu sözün bekçisiyim, beden sonrakilerde  bu vazifeye devam edecekler.” diyor...

Evet değerli okurlarım: maalesef milletimiz 96 yıldır  çeşitli şekillerde inancından, kültüründen, kutsallarından ve öz değerinden öylesine uzaklaştırılmış ve dönüştürülmeye tabi tutulmuş ki; halen toplumumuzun büyük kesimleri bilinçli olarak bütün bu gerçeklerin farkında değildirler maalesef... 
(DEVAMI YARIN İNŞALLAH)
 

Yazarın Diğer Yazıları