Ne yazsam?
Hamza Atlı
Bazen aklıma onlarca havadis geliyor girizgâh için.
Hemen yazıya dökmüyorum.
Genelde zamansız gelişler...
Haliyle yazı vaktim gelip çattığında düşünüp duruyorum.
Yazmaya başlayınca yine alakalı veya alakasız onlarca mesele geliyor aklıma.
Bocalayıp duruyorum öylece.
Mehmet Erkut bile "error" verdi geçenlerde.
Beyni mükemmel bir makina gibi işleyen adamı bu hale getiren dünya bizi "alzaymır" yapmaz mı?
Neyse ki sosyal medyanın gücünden faydalanıyorum bazen.
Alıntı yazılarıma "kaynak belliyse kaynağı" değilse "alıntı" olduğunu ifade ederek yazıyorum.
Haaa bazen "yaz ama kaynağı belirtme" dedikleri hikâyeler veya olaylar oluyor onları da mecburen öylece paylaşıyorum.
Yine kaynağını bulamadığım ve alıntıladığım çok güzel bir hikâyeyi sizinle paylaşmak istedim.
Sosyal medyada karşılaştığım ve ilgimi çeken hemen her yazıyı sonuna kadar okurum.
Fotoğraflara bakıp geçmem.
Altında yazanı irdelerim.
Sizi kendimle baymadan sadede geleyim.
Buyrun hikâyeye...
Yaşlı adam buz gibi havada sattığı mendillerden uzattı genç çifte.
-Almaz mısınız evladım?
Siftahım bile yok. Hadi alın.
-İhtiyacımız yok beyamca, deyince genç adam, tekrar etmişti yaşlı adam tatlı ses tonuyla.
-Mendile hep ihtiyaç vardır be evladım.
Al bitane hadi al.
Tam o sırada ise genç adamın yanındaki nişanlısı hapşırmıştı.
Allah işte...
Ceplerini arar gibi yaptı sevgilisi ama mendil bulamamıştı.
Aslında ihtiyacı vardı.
Genç adam ise ne kadar arasada bozuk para bulamadı ceplerinde. On lira bulabilmişti.
"Neyse kalsın bey amca" deyip göndermişti yaşlı adamı.
Sevgilisi, neden böyle yaptığını sorduğunda ise;
-Bunlar böyledir sen bilmezsin.
Siftahım yok derler, para üstü vermemek için. Bir mendile fazla fazla alırlar parayı.
Gözüne baktım mı anlarım ben, bunların ciğerlerini bilirim. Fırsatçının teki işte, deyince elindeki çantasının içine bırakılmış bir mendil paketinin olduğunu görmüştü.
Adamın iyi niyetli olduğunu anlamış, pişman olmuştu ama adam çoktan gözden kaybolmuştu.
Arasa da nereden bulacaktı ki?
Ertesi gün tekrar buluştular nişanlısıyla. Balık ekmek yedikleri dükkândaki haber kanalında dönüp duran habere takıldı bir anda ikisinin de gözü.
"Uzun zamandır boğazından tek lokma geçmemiş olan, sokaklarda yaşayıp, ekmek parasını mendil satarak kazanan yaşlı adam dün gece bir bankta açlıktan öldü" diyen spikerin sesiyle yediklerini ellerinden bıraktılar.
Genç adamın nişanlısı cebinde duran kağıt mendili çıkardı. İkisinin de gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü o anda...
Yaşlı adam bir gün önce mendile ihtiyacı olduğunu anlamıştı genç çiftin.
Ama onlar ihtiyaç sahibi olduğunu, aç olduğunu anlayamamıştı yaşlı adamın...
Kimsenin gözüne bakıp da karakterini anlayacağımızı düşünmeyelim.
Yanılabiliriz...
Kimsenin kalbi dışarıdan bakıldığında görünmez...
Ve kalp, gözden anlaşılmaz.
Gel de alıntılayıp paylaşma bunu...
Sizce de mükemmel bir hikâye değil mi?