Hamza Atlı

Herkese ders olacak bir olay!

Hamza Atlı

Arabamda çekiş güçlüğü yaşadığım için sanayide her zaman bakımını yaptırdığım ustama götürdüm. 

Motoru inceledikten sonra subap ayarı yapılması gerektiğini, o gün elinde yetişmesi gereken işler olması nedeniyle aracımı sabah getirmemi söyledi.

Ertesi sabah mesaiye gideceğimi (çalıştığım yer 20 km uzaklıktaki kapıkule gümrük kapısı) arabayı ancak iş çıkışı 8'de getirebileceğimi söyleyince, usta bana "bırak o zaman araç bu akşam dükkânda kalsın, yarın iş çıkışı gelene kadar hazır olur öyle alırsın" dedi. 

Aracı o akşamüstü sanayiye bıraktım.

Ertesi gün öğleden sonra ustayı arayıp arabanın durumunu sorduğumda ufak bir kaza olduğunu, mesai bitimine kalmadan gelmem gerektiğini söyledi. İşten erken çıkıp sanayiye gittiğimde benim aracın ön kısmının ağır hasarlı olduğunu gördüm.

Ustanın yanında çalışan 16 yaşındaki oğlu gece alkol alıp saat 3'te benim arabayla trafiğe çıkıyor ve kırmızı ışıkta beklemekte olan bir araca arkadan hızla vuruyor. 

Vurduğu aracın sahibi de uzaktan tanıdığım biri.

Ustaya sordum, "ne olacak şimdi" diye. Dedi ki "büyük oğlanı 1 ay sonra evlendiriyorum, masrafım çok, senin arabanı yavaş yavaş yaptırırım, maddi durumum iyi olsaydı hemen yaptırırdım ama bana bir kaç ay zaman ver." 

Diğer araç ne olacak diye sorduğumda "onu da kazayı yapan benim soytarı düşünsün" dedi.

Diğer aracın sahibine gittiğimde onun da aracının arka tarafının koltuklara kadar gömülü olduğunu gördüm. 

Beni görünce sevindi "ben de seni arıyordum" dedi. 

Kendisine vuran aracın bana ait olduğunu kazadan sonra anladığını, beni beklediğini, o yüzden avukatına dava açtırmadığını, tek derdinin bir an önce zararının karşılanarak arabasının tamir edilmesini olduğunu söyledi. 

Kaza tutanağını tutan polislere göre de benim araçla vuran çocuk 8 de 8 suçluymuş ve alkollüymüş.

Bu konuşmayı ustaya telefon edip anlattığımda, oğlunu evlatlıktan reddettiğini, dükkândan kovduğunu, sadece benim arabanın tamiri konusunda yardımcı olabileceğini, hurdacılardan benim parçaları araştırıp çıkma olarak takabileceğini söyledi.

Oradan avukat olan enişteme giderek olayları anlattım. Bana ruhsat sahibi olduğum için birinci derece suçlunun ben olduğumu, karşı tarafın avukatının davayı kazandıktan sonra zararının tazmini için ister benden, ister kaza yapan çocuktan talep etme hakkı olduğunu, görünen duruma göre kaza yapan çocuğun mal varlığı ve düzenli bir geliri olmaması nedeniyle zararın benim tarafımdan ödenmesinin isteneceğini, ben bütün ödemeyi yaptıktan sonra kaza yapan çocuğa rücu davası açabileceğimi, eğer bir gün malı mülkü yada düzenli bir geliri olursa ödediğim parayı ondan talep edebileceğimi söyledi.

Sonuçta karşı taraf dava açtı ve mahkemeye ben de davalı olarak çıktım. 

Durumu aynen anlattım. Hakim bana, "aracı kazadan önce bıraktığıma dair belge olup olmadığını" sordu. Ben de yok dedim. Sonraki duruşmaya dükkân sahibini çağırdı. Ona, "aracı akşamüstü sen mi teslim aldın" dedi. 

Usta teslim almadığını, kaza günü aracı hiç görmediğini, benim barda oğluyla içtiğimi, bar çıkışı oğluna aracın anahtarlarını vererek "al arabayı sabah dükkâna götür baban tamir etsin" diyerek verdiğimi falan söyledi. O gün ilk defa duruşmaya gelen oğlu da aynı şeyleri söyledi. Hakim bana "aracı ifademdeki gibi akşamüstü dükkâna bıraktığıma dair, dükkânın yakınındaki işyerlerinden şahit bulursam dinlemek için sonraki duruşmaya getirebileceğimi söyleyip davayı ileri tarihe erteledi.

Aracı teslim ettiğim gün bize çay getiren çaycıdan tut, yan dükkânlarda tanıdık ne kadar esnaf varsa teklifime bir tanesinin bile olumlu yanıt vermemesi beni çok üzmüştü.

Sonuçta davayı kaybettim!

Dava sürecinde arabamı dörtte bir fiyatına kaportacıya sattım. Aldığım parayı da karşı tarafın masrafları için ödedim. Yani kısacası arada benim araba kaynadı gitti.

Avukatım olan eniştem "dua et bir insana vurup öldürmemiş, eğer ailesine çalışarak bakmakta olan birine çarparak öldürseydi o zaman çok daha ağır bedeller öderdin" dedi.

Başka bir olayda tanıdığım biri, en yakın arkadaşına gelin arabası olarak kullanılması için aracını vermişti. Düğün alayı giderken aracın önüne bir çocuk atlıyor.

Amacı, içine para konan zarf almak ve kaza oluyor. Çocuğu hemen hastahaneye yetiştiriyorlar fakat ertesi gün çocuk ölüyor. Bu aracın sahibi de yargılandı. Ayrıca ölen çocuğun ailesi Batman'lı olduğu için bazı aracılık yapan kişiler şikâyetin geri alınması için kan parası talep ettiler ve biraz da tehdit ettiler. 

Kazayı yapan sürücünün maddi imkânları yeterli olmadığı için kan parasını da araç sahibi olan tanıdığım ödemek durumunda kaldı.

Benden söylemesi...

Birisi sizden aracınızı istediği zaman, ne yapacağınızı şimdi bir daha düşünün. (Alıntıdır)

Yazarın Diğer Yazıları