Bizi Allah mı saptırdı?
Hamza Atlı
Haşa...
Başlığa ayrıca geleceğim ama öncesi var!
Zaten bu mesele ile ilgili bir sonraki yazılarımda "kader" konusunu da işlemek istiyorum.
Bize geleyim!
Biz selamet bulur muyuz?
Felaha erer miyiz?
Kurtuluşu nerede arıyoruz?
Sürekli soruyorum kendime!
Her gün taziyelere gidiyoruz.
Genç yaşlı demeden dünya hayatına veda edenlere "rahmet" umuyoruz.
Ama gel gelelim dünyada uyuyoruz.
Allah'a itaat ile nefse itaati bir arada götürme gayretindeydik eskiden.
Şimdi nefis tüm gayretimizi aldı bizden.
Ölmeyecek gibi sarılmışız dünyaya.
"Benim" diyenler...
Suyu dahi "üfleyerek" içenler...
Onlar bile nefsinin esiri!
Konu madde ve para olunca hepsi bir.
Hüseyin Sakalıuzun abimin ifadesi ile "herkesin bir fiyatı var" bu hayatta!
Herkes iş nefse gelince imtihanı kaybediyor bir şekilde!
Kaybetmeyen "keriz" gibi görülüyor en kibar ifade ile!
Birinin poşetine el atan "enayi" olmuş bu memlekette!
İyilik rafta, insanlık arafta!
Hele hele Malatya'da!
Depremin, enkazın adam edemediklerini kim edecek?
Bu toplum nasıl ıslah olacak!
Vallahi helak uzak değil!
Allah'tan korkun!
Kuldan haya edin!
Ne güven kaldı, ne itimat!
Fasık, münafık bir toplum inşa oldu!
Fasıklık sadece dinde değil!
Dilde...
İşte...
Ticarette...
Dini ifade ile;
-Fâsık, Allah’a itaat çizgisinin dışına çıkan kimse demektir.
Kelime, Kur’an-ı Kerim’de “kâfir”, “günahkâr”, “yalancı” ve “kötülük yapan” anlamlarında kullanılmıştır.
"Fasık” bazen kâfir anlamında da kullanılmaktadır.
Allah hakkı görmeleri için kullarına akıl, irade ve duyu organları gibi nimetler vermiş, ayrıca kendisini bilmeleri, emir ve yasaklarını öğrenip uygulamaları için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Bir kısım insanlar bu ilahi yol göstermelerden yararlanmışlar, bir kısmı ise bunlara kulak asmamış, inkâr yolunu seçmişlerdir.
Kendi iradesini kullanarak, iman veya inkâr, doğru yolu tutma ya da sapma, itaat ya da isyan yollarından birini seçen insandır.
Allah ise bu tercihin sonucunu yaratarak ortaya çıkarır. Kısaca “Allah’ın saptırması”, sapkınlığı seçen insanın tercih ettiği şıkkı (sapkınlığı) yaratması demektir.
Aynı açıklama, “Allah’ın hidayete erdirmesi” ifadeleri için de geçerlidir. Yani hidayete ermeyi, doğru yolu seçmeyi tercih edenlerin bu tercihini Allah yaratır.
İnsanın kendi tercihi sonucu olarak sapması veya hidayete ermesi ile Allah’ın bu tercihi yaratarak eyleme dönüştürmesi arasındaki bu ilişki, bir ayetin sonundaki şu ifadede açıkça görülmektedir: “Allah, onunla (ondan ders çıkarıp çıkarmamaları ile) birçoklarını saptırır, birçoklarını da hidayete erdirir.” Aynı ilişki, “Onlar yoldan sapınca Allah da onların kalplerini saptırdı.” (Saff, 61/5) ve “Allah’ın ayetlerine inanmayanları Allah elbette hidayete erdirmez.” (Nahl, 16/104) ayetlerinde de görülmektedir. Bu açıklama, Kuran’daki bütün “Allah’ın saptırması” ifadeleri için de geçerlidir.