Hakan Ertürk

Ruhunu teslim etme! Yoksa…

Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Dostoyevski, ömrünün bir dönemini cezaevinde geçirir. Cezaevinde yatarken bir köpeğin, mahkûmlarla olan ilişkisini gözlemler.

Mahkûmlar, köpeğin yanından her geçtiklerinde köpeği tekmeler. Köpek ise yanına bir mahkûm yaklaştığında eğilir ve tepki vermez. Bunun üzerine Dostoyevski, köpeğe yaklaşır ve onun başını okşar. Köpek, sanılanın aksine ona şaşkınlıkla bakar ve havlayarak yanından hızla uzaklaşır.

Mahkûmların tekmelerine ve kötü muamelelerine alışan köpek, o günden sonra kendisine merhametle yaklaşan Dostoyevski’yi nerede görse ondan kaçar.

Sevgi sarhoşu ve ilgi zengini ezenler ile sevgi mahrumu ve ilgi fakiri ezilenler... Tarihte ve bugünde hiç değişmediler…

Ezenler, evvela insanların ruhunu köleleştirmiş, ardından da onları gönüllü köleleri yapmışlardır. Zira, ruhunu teslim aldığın kişi, bedenini sana sunmaktan imtina etmez. Bilakis, bedenini zevkle senin emrine âmâde kılar.

“Firavun, milletini küçümsedi ama onlar kendisine yine de itaat ettiler.” (Zuhruf 54)

Ayetteki ifadenin sarsıcılığına baksana… Bu genelgeçer kural, bugün de an itibariyle yürürlüktedir.

Firavun’un aşağılık yöntemlerini kanıksayan bir toplumda yer alan İsrailoğulları, Allah’ın izni ve yardımıyla Firavun’un zulmünden kurtulur kurtulmaz ne istediler biliyorsun değil mi? Bir put… Çünkü Mısır’daki efendilerini putlara tazimde bulunurken görmüşlerdi.

Mısırlılar arasında kutsal öküz olarak Hathor vardı. Mısırlı efendileri, inek sembolünü kutsadıkları için ve İsrailoğulları bu hususta efendileriyle kendilerini bir tutmayacak kadar hürmetkâr oldukları için onlar ineğin küçüğü olan buzağı görünümlü bir puta tazimde bulundular. Aşağılık kompleksi bu derece ruhlarını kuşatmış durumdaydı.

Kıymetli Dost,

Bugün şöyle yakından uzağa doğru toplumları genel anlamda bir gözleme tâbi tutarsan aynı aşağılık kompleksini görmekte hiç de zorluk çekmeyeceksin.

Hatta kendi gözlemlerime dayanarak söyleyecek olursam ferdî ilişkilerde bile bu marazî durum kendini göstermektedir.

Mesela, çok defa şahit olmuşumdur. İnsan onurunu insanî ilişkilerde merkeze alan, muhatabını ciddiyetle dinleyen, halkın içinde ve halktan biri olarak yaşayan erdemli kimselere en yakınları bile gereken hürmeti göstermezken bu kıymetli kimselerin ne faziletçe ne ilimce kıyılarına bile yanaşamayacak derecede vasıfsız, şahsiyetsiz, bilgisiz birtakım kimselere toplumun iltifat etmesi, huzurlarında el pençe divan durması üzüntü verici bir durum… Düşünüyorum da acaba burnu havada gezinen ve halka tepeden bakmayı fazilet addeden bu kimseler, halkla aralarına mesafe koydukları ve kendilerini bir bakıma ulaşılamaz kimseler olarak gösterdikleri için mi küçümsedikleri kimseler, kendilerine hizmette kusur etmiyorlar.

Yine, senin de şahit olduğun gibi, bir kimse birine bağırıp çağırıyorsa tehditler savuruyorsa huzurundan kovuyorsa o kimse makbul sayılıyor. Kibarca insanlara yaklaşan, onları anlamaya ve onlara yardımcı olmaya çalışan kimselerin ise başı her dem muhatap olduğu kişi yahut toplumla dertte oluyor.

Velhasıl, fert ya da toplum, kendisini küçük görüp ezene hürmetle boyun eğerken kendisine değer vereni görmezden gelip o kıymetli şahsiyetlere zahmet veriyor. 

Bu hastalıklı durumdan Rabb’im bizleri muhafaza eylesin.

Vesselam…

Yorumlar 1
Ayşegül Ağcakoca 03 Eylül 2021 20:51

????

Yazarın Diğer Yazıları