Hakan Ertürk

-Dost Mektupları-

Hakan Ertürk


DÖNELİM… EZGİLERİMİZE DÖNELİM GENÇLER 1
 

Değerli Dost,
Üniversiteden ev arkadaşım, daha doğrusu bir dönem asık çehremi, suskun dilimi çekmek mecburiyetinde kalan Ramazan arayıp 25 Aralık’ta Grup Yürüyüş’ün Malatya’ya konser vermeye geleceğini söyledi. Telefonu kapattıktan sonra seneler öncesine, üniversite yıllarıma bir yolculuk yaptım. Ramazan’ın ve diğer arkadaşların olduğu yıllara… Meğer bir Müslüman’ı diri tutan unsurlardan biri de ezgileriymiş. 

Hani hatırlıyor musun, “Şehidler Kervanı” serisiyle ilk o yıllarda tanışmıştık. Kim olduklarını, nereli olduklarını bilmeden evvel ezgilerini bilip sevdik. Hem ne önemi var ki kimin kim olduğunun, kimin nereli olduğunun? Müzik evrensel değil midir? Kendini bulduğun müzik senindir. Müslüman’ın tek kriteri vardır: Helal dairesi. 
Grup Genç, Ömer Karaoğlu, Eşref Ziya ve diğerleriyle de hep o dönemde tanışmıştık. Sen de bilirsin ki biz, birçok cihad beldesini ve şehidlerin kahir ekseriyetini evvela ezgilerde tanıdık. Bu yönüyle ezgiler, bir köprü vazifesi görmektedir. Müslüman bir yürekle İslamî heyecanı, Müslüman bir zihinle tarihî bilgi ve bilinci buluşturan bir köprüdür ezgiler… Şayet ezgilerimize böyle bakarsak hayatımızın hiçbir döneminde onları asla yanımızdan uzak tutmayız. Onlara her dem ihtiyaç duyarız.
O ezgiler değil miydi bizleri Çeçen cihadına meftun eden? “Oysa Cevher dolu Kafkas Dağları…”  derken Cevher Dudayev’den Şamil Basayev’e kadar cihadın öncülerini futbol takımının oyuncularını sayar gibi sayanlar biz değil miydik? 
“Herkese uğradın sen, bana küsülü müsün?” , “Dava dağlarının bozkırlarında açar çiçek çiçek, çiçektir şehid.” , “Kan susamış çöllerde Hüseyin olmak/Put dolu meydanlarda İbrahim olmak/İşte bu yolun adı İslam’dır anne” ezgilerini kimin söylediğini hiç bilmeden gözyaşları içinde okuyanlar biz değil miydik?
“Şehid Selami” ezgisiyle sızılı bir “aaah” çekip keşke ben de Bosna’da Allah adına mazlumların hakkını savunurken şehid düşseydim, diyenler biz değil miydik?
Ömer Karaoğlu’na eşlik edip “Şehid Tahtında Rabb’e Gülümser” ezgisiyle Seyyid Kutub misali şehadet hayâlleri kurup “Ümitsiz olmaz, sevdasız olmaz, şehidsiz olmaz” diyenler biz değil miydik.
Mekke’yi yeniden fethedeceğimiz günün geleceğine ve özgür Mekke’de şükür secdelerine varacağımıza inanarak “Mekke Bir Gün Döneceğiz” ezgisini haykıranlar biz değil miydik?
Mamak zindanlarında can veren Şehid Hüseyin Kurumahmutoğlu’nun “Sığdıramadı Mamak, seni kafese”  diyerek yeşil sarıklı halini hayâl edenler, Fatih Camii’nin avlusunda kanlar içinde hakka şahitlik eden Şehid Metin Yüksel’in düştüğü yeri İstanbul’a her gittiğimizde geride kalmanın hüznüyle ziyaret ederken “Ağla Müslüman’ım, hâline ağla/İslam ülkesinde garip bu dava.” diyenler biz değil miydik?
“Kara gözlerinde mahmurca gülüş”le uyanılmaz uykulara dalan Malcolm X’in yerinde olmayı isteyenler, Afgan dağlarında arzuladığı sevgilisine kavuşan ve ardından “Bilal öldü derler ise sakın inanma ana/Bil ki ben şehid olmuşum, şehidler ölmez ana” dedirten Bilal Yaldızcı’ya imrenenler biz değil miydik?

Başörtü ayetini başının üstünde taşıdıkları için dışlanan, horlanan bacılar ve imamhatipli olma şuurunu bir elbise gibi üstünde taşıyan imamhatipli gençler için “Selam İmamhatiplim” , “Ağlama karanfil, beni de ağlatma” diyerek yalnız olmadıklarını hatırlatanlar biz değil miydik?
Öğrenci evimizdeki küçük teybimize Selçuk Küpçük’ün kasetini takıp “Monaroza”yı tekrar tekrar dinlerken aşk gibi hassas bir meselede de edep sınırlarını aşmadan, günaha ve isyana dalmadan, sadece Rabb’ine sığınarak bir Müslüman gencin aşk acısıyla kıvranabileceğini yaşayarak gösterenler biz değil miydik?
 

Yazarın Diğer Yazıları