RAMAZAN KESKİN HOCA VE ANILAR 10
Hoca’m temkinli ve tedbirliydi. Merhum Said Çekmegil’den işittiği bir sözü bizimle sık sık paylaşırdı. “Yarın savcının karşısında savunamayacağınız şeyleri, kapalı kapılar ardında da dillendirmeyin.” derdi.
Bir gün komik bir şey oldu. Medresede dersteyiz. Hoca’m dedi ki: “Etrafınızda casuslar olduğunu asla unutmayınız. Her beş kişiden biri casustur. İsterseniz sayayım.” Sağdan saymaya başladı. Beşinci kişi kendi oğluydu. Bizi bir gülme tuttu tabii. Hoca’m “Bir de soldan sayayım.” dedi ve saydı. Beşinci kişi yine oğluydu. Gülüşmelerin dozu arttı tabii.
Hoca’mda ince bir mizah anlayışı vardı. Ummadığınız anda öyle bir söz söyler, öyle bir harekette bulunurdu ki herkes gülerdi. Bazen bazı şeyleri uygulamalı gösterirdi. O zamanlarda da gülme kapıları açılırdı.
Hoca’mın âdetiydi. Sohbet akşamında ya torunu Yasir’i ya da çocuklarından birini, sohbete gelenlere hizmet etsin diye ayarlardı. Yine bir akşam sohbetteyiz. Yasir miydi, yoksa çocuklarından biri miydi şu an hatırlamıyorum. Çay, meyve ikramında bulundu. Mutfağa geçip kirlileri yıkadı, mutfağı toparladı. Sonra geldi ve gitmek için müsaade istedi. Hoca’m dedi ki: “Eğer bir gelin, eline çantasını alıp kaynanasının karşısına geçerek annesinin evine gitmek için izin isterse akıllı kaynana izin verir. Hatta “Bizden de selam söyle.” der ki gelini hep gelip izin istesin. Yoksa o gelin, o kaynanadan bir daha izin istemez.”
Derdi ki: “Mahallede benden başka erkek yok. Çünkü kadınlar sadece beni görünce ayağa kalkıyorlar, sadece beni görünce sakınıyorlar.”
Bir sohbette bir abimiz biraz maddî sıkıntı yaşadığını söyleyince Hoca’m “Ben, senin maddî sıkıntını giderebilirim.” dedi. Bir anda dikkat kesildim. Hoca hangi parayla giderecek diye düşündüm ve merakla cevabı bekledim. Cevap herkesi güldürmüş, aynı zamanda düşündürmüştü. Hoca’m, o abimize dedi ki: “Senin sıkıntını gidermek çok kolay. Yarın arabanı getir satayım, sıkıntını gidereyim.” İnsan için esas olan maddî sıkıntısız bir yaşam sürmekse o zaman kişi, sahibi olduğu fazlalıkları satıp sıkıntılarının çoğunu giderebilirdi. Hoca’m buna inanıyordu. Bir köşede birikmiş fazla malı olduğu hâlde maddî sıkıntı yaşayanları anlayamıyordu.
Başka bir sohbet akşamında Hoca’m hararetli hararetli konuşurken uyuklayan bir arkadaş vardı. Hoca’m bir anda kendi önündeki sehpaya bir tane yapıştırdı. Bu hareketi kimse beklemiyordu. Ben o an koptum. Gülme krizine girdim. Herkes güldü. Sonra Hoca devam etti ama ben bir türlü toparlayamadım kendimi. Dudaklarımı sıkıyorum olmuyor. Elimle yüzümü kapatıyorum olmuyor. Başımı yere gömüyorum yine olmuyor. Gülme krizinden kurtulmam epey bir zaman almıştı.
Bir akşam, içimizden biri tanınmış bir hocadan bahsedip onun da birtakım sıkıntılar yaşadığını söyleyince Hoca’m, Müslümanların o hocaya sahip çıktığını, şu anki konumuna getirdiklerini söyledi ve hepimizi güldüren şu ifadeyi ekledi: “Başka ne olacaktı? Genelkurmay başkanı mı yapacaklardı?”
Hocaların dua ederken yanlış yaptıklarını söyleyerek “Allah canlarını alsın. Yanlış dua ediyorlar, sonra da dualarının kabul olmasını bekliyorlar. Allah, kendisine şirk koşulan bir duayı kabul eder mi?” derdi.
Hoca’m, yaşadığı birtakım tecrübelere dayanarak “Kadınları ev sohbetlerine götürmeyin.” derdi. “Sonra eve döndüklerinde size, sohbetten bahsetmezler. Gittikleri evlerde gördükleri perdelerden, oturma gruplarından, dolaplardan, avizelerden, vs. bahsederler. Eğer bir aile faciasından sakınmak istiyorsanız kadınları ev sohbetlerine götürmeyin, göndermeyin.” derdi.
Hoca’m, insan psikolojisinden de toplum psikolojisinden de çok iyi anlıyordu çünkü o, insandan da toplumdan da kopuk yaşamıyordu. Onun fildişi kuleleri hiç olmadı.
(Devam edecek inşallah)