Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

RAMAZAN KESKİN HOCA VE ANILAR 7

        Sevgili Dost,

En çok neye seviniyorum biliyor musun? Hoca, finali bizimle yaptı. Taziyesinde konuşan arkadaşları hep çok eskilerden bahsettiler. Çünkü Hoca’nın son on iki yılında onların birçoğu derslerde yoktu. Yani Hoca’nın en taze anılarına, en sonki fikrî ve hissî hâllerine biz şahit olduk. Biz nasiplendik. Elhamdulillah…

Sana, Hoca’mın bize verdiği on numara bir dersten bahsedeyim. Kendisiyle sohbetlere başladığımız ilk zamanlardı. Ağabeyi vefat etti. Ağabeyinin vefatının ikinci ya da üçüncü günü de bizim haftalık sohbetimiz olacak. Tabii, taziyeden dolayı ders iptal olur diye düşündük. Yanlış hatırlamıyorsam sohbet günü Hoca’m aradı. “Bu akşam ders nerede?” dedi ve akşam sohbete gittik. Birkaç kişi o akşam derse gelmemişti. Hoca’m dedi ki: “Biliyorsunuz, ağabeyim vefat etti. İl dışından bile baş sağlığı dilemek için gelenler var. Normal şartlarda benim burada değil, taziye yerinde bulunmam gerek fakat bu akşam özellikle geldim ki size bir ders vereyim. Bakın, gelmeyen arkadaşlar var. Bu sohbetleri hafife almayın. Sudan sebeplerle, basit bahanelerle derslere gelmezlik etmeyin. Bu ortamları ciddiye alın ve düzenli, disiplinli bir şekilde sürdürün.”

Hani “Hayatımın dersini aldım.” derler ya. İşte bu, öyle bir ders olmuştu.

Gerçi sonraki yıllar sanırım bu dersi sadece ben ve Kürşat unutmadık. Zira sadece Hoca'mdan, benden ve Kürşat’tan başka gelenin olmadığı birçok sohbet haftası gördük, geçirdik. Hoca’ya karşı mahcubiyet hisseder, “Keşke Hoca dersleri bitirse.”  derdik ama o devam etti. Sohbeti verenin yerine kendini bir koysana. Hazırlığını yapıp gidiyorsun ama çoğu zaman karşında sadece iki yahut üç kişi buluyorsun. Bu da sözünde durmamak değil midir? Söz vermek illa da “Sana söz veriyorum”  mu demektir? Bir programa dahil olmak istediğini belirtip,  bir müddet katılıp sonra da kafana estiği gibi hareket etmeyi nereye koyacağız? Neyse… Bu da burada kalsın…

Birkaç sene evvel Hoca’m, ben, Kürşat ve hafızam beni yanıltmıyorsa zaman zaman da Yılmaz abi bize eşlik edip nazımızın geçtiği kişileri kapı kapı gezip evlerinde ziyaret ettik. Yeni oluşturacağımız ders halkalarına davet ettik. Bugün az da olsa hayırlı birtakım faaliyetlerimiz varsa o dönemde Hoca'yla kapı kapı dolaşmamızın neticesidir diye düşünüyorum. Hoca’mın maşallahı vardı. O yaşında bile yeter ki bir şeyler yapalım, hemen destek olurdu. Hamdolsun üç farklı grup oluşturduk. Her grup haftada bir oturup kendi arasında ilmî dersler yapacak, ayrıca üç grubun tüm fertleri de Hoca’nın cumartesi derslerinde buluşacaktı. Başladık derslere ama 8-9 ay sürdü. Yaz tatiline girdik, bir daha o tatil hiç bitmedi. Taşıma suyla değirmen dönmediği gibi insanları iteleyerek de ancak bir yere kadar götürebiliyorsunuz. İsmet Özel'in "Yola, inanmışlarla çıkılır; ikna edilmişlerle değil." tespiti ne kadar da manidar... Hoca’m da derdi ki: “Gönüllülük esasına dayalı hareketler böyledir. İnsanlar, bir yerlere hesap verme zorunluluğu hissetmiyorlarsa ancak bu kadar olur.”

Hoca’m pes etmedi. Covid 19 yasakları başlayıncaya kadar cumartesi sohbetlerine devam etti. Sohbete gelenlerde bir rahatlık vardı. Kafalarına esince geliyorlardı, kafalarına esmeyince gelmiyorlardı. Sohbetleri ciddiye alan, düzenli bir şekilde katılıp Hoca’nın ilminden yararlanan pek az kişi vardı maalesef. Hoca’ysa hemen her hafta sohbetteki yerini alır, diyeceğini der, çeker giderdi. Ömrü de böyle geçmedi mi? Hz. İbrahim gibi, Ebuzer gibi yaşadı ve gitti. O, Hz. İbrahim gibi tek başına bir ümmetti.

Sohbetlerden konu açılmışken sohbetlerinde çokça yer verdiği bir bıçak örneğinden bahsedeyim. Hoca’m bıçağı eline alır ve derdi ki: “Bu bıçak, özünde kötü değildir. Bununla meyve soyarsan işini görmüş olursun fakat gider birine saplarsan o zaman da kötüye kullanmış olursun. Demek ki bir şeyi iyi ya da kötü yapan, bizim onu kullanış biçimimizdir. Teknolojik aletler de böyledir. Hayra kullanırsan hayır olur, şerre kullanırsan şer olur.”

(Devam edecek inşallah)

Yazarın Diğer Yazıları