Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

EN ETKİLİ YÜZ KİŞİ

        Değerli Dost,

Öyle bir insan düşün ki bırak dostlarını, düşmanları bile onun davranışlarından, sözlerinden ve namusundan eminler. Hep böyle bir dostumuz olsun isteriz de böyle bir dost olmayı ne kadar beceririz? Güzel davranışlar, erdemli duruşlar neden hep başkasından beklenir? Biz de başkaları için başkası değil miyiz?

Örnek almamız gereken yegâne önder Hz. Muhammed’e(sav) bakınca aslında onu örnek falan almadığımızı düşünüyorum. Niye mi? O, bize ne dediyse evvela kendisi o şeyle amel etti. Yapmayacağı şeyi söylemedi, söylediği şeyi önce kendisi yaparak gösterdi.

Şimdi gel seninle bir nefis muhasebesi yapalım. İnsan kendini de yalanlarına inandıramaz ya?

Soralım kendimize, bizimle bir şekilde teması olan insanlar bizim davranışlarımızdan kendilerini güvende hissediyorlar mıdır? Her an arkalarından bizden taraf bir darbe alacakları endişesini taşıyorlar mıdır? Fırsat elimize geçtiğinde ayaklarını kaydıracağımızı düşünüyorlar mıdır? Ağzımızdan çıkan sözler her an kendilerini utandırabilir, rezil rüsva edebilir diye kaygılanıyorlar mıdır? Namusumuzdan, iffetimizden yana güvensizlik yaşıyorlar mıdır?

Eğer bu ve benzeri sorulara gönül rahatlığıyla olumlu cevaplar verebiliyorsak o vakit, Rasulullah’ın(sav) izinden gittiğimizi gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Değilse kendimizi düzeltmeliyiz.

Rasulullah’ı(sav) unutulmaz ve eşşiz kılan bu şahsiyetli duruşuydu. 1400 sene evvel yaşamış bir insanı bugün bile hâlâ dünya nüfusunun ciddi bir kesimi seviyorsa burada durup sebepleri üzerinde düşünmemiz lazım. Ayrıca unutmayalım ki bugün o adamı sevenlerin hiçbiri o adamı görmediler. Hiç görmediğin birini sevmek, sevebilmek ne müthiş bir hadise…

“En Etkili 100 Kişi” kitabı için 28 yıl boyunca araştırma yapan Micheal Hart, Hz. Muhammed’i(sav) kitabının ilk sırasına yerleştirir. Daha sonraki bir tarihte Londra’da bir konferans verir ama yuhalanır ve “Neden Muhammed'i ilk sıraya koydun?” tepkisine maruz kalır. Bunun üzerine şu açıklamayı yapar:


     "Muhammmed 611 yılında Mekke’nin göbeğinde “Ben Allah’ın Rasulüyüm” dedi. Üç kişi ona iman etti: En iyi arkadaşı, karısı ve bir çocuk. Milyarlarca insan 1400 yıl sonra bile ona inanıyor ve bu sayı gün geçtikçe artıyor. O bir yalancı olamaz çünkü bir yalan 14 asır sürmez. 1 milyar insanı da aynı anda aptal yerine koyamazsınız. Ve unutmayın ki şu an bile milyonlarca Müslüman hayatını Muhammed için feda etmeye hazır.” der ve salonda buz gibi bir hava estiren o meşhur sorusunu sorar:

"İsa için içinizden biri kendi hayatını feda edebilir mi, var mı öyle biri?”

Allah azze ve celle buyuruyor ki: “Senin zikrini(şanını) yüceltmedik mi?” 

Kim ki Allah’ı yüceltir, Allah da onu yüceltir. Kim ki Allah’ı terk eder, Allah da onu terk eder. Sence bu etkileşimden kim kazançlı çıkar, kim kaybeder?

Rasulullah’ı(sav) örnek almaya, izinden yürümeye bilhassa şu günlerde ne kadar da muhtacız?

Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları