Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

ALLAH’IN, RASULÜNE BİÇTİĞİ KONUM

        Câbir ibni Abdullah(ra)’tan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Benim ve sizin durumunuz, ateş yakıp da ateşine cırcır böcekleri ve kelebekler düşmeye başlayınca onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum; siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.” (Müslim, Fezâil 19)

Kurtarıcı arayan, Rasulullah(sav)’a baksın. Zira o, gerçek bir kurtarıcı ve hakîki bir kahramandı. Öyle ki bu misyonu an itibariyle devam etmektedir. Kıyamete kadar da devam edecektir.

Varsın birileri bunu böyle kabul etmesin. Gözlerini kapamakla güneşi yok edemezsin, öyle değil mi?

İçimizden bazıları da bizi sahabeyle kıyaslayıp şöyle diyorlar: “Onlar, Rasulullah(sav) ile birlikteydiler. Rasulullah(sav), onları nebevî bir terbiye ile eğitiyor, onlara bizzat hocalık yapıyordu. Biz ise böyle bir imkâna sahip değiliz.”

Bu soru, aslında bir kaçışın resmidir. Sorumluluklardan sıyrılmak için kullanılan bir kılıftır. Zira ölen bedendir, misyon değil… Rasulullah(sav) öldüyse de davası dimdik ayaktadır. Bir peygamber ne zaman ölür bilir misin? Ne zaman ki uğruna mücadele verdiği, emek verdiği, bedeller ödeyerek yeşerttiği değerleri; izinden gittiğini iddia edenler tarafından göz ardı edilir, önemsenmez, hayatın dışına itilirse işte peygamber o zaman ölür.

1400 sene evvel olduğu gibi bugün de Rasulullah(sav), ateşin başında durup kelebekleri ateşe düşmekten koruyan adam misali, insanlığı ateşe düşmekten korudukça insanlardan bazıları işine, kazancına, ağzından çıkan laflara, düğününe, derneğine, giyimine,  hülasa yaşantısına Rasulullah(sav)’ı yaklaştırmayarak ateşe doğru inatla yürümektedir.

Ateşten, ancak ve ancak Rasulullah(sav)’ı hakkıyla tanıyıp onun izinden giderek kurtulabileceğimizi idrak etmenin vakti gelmedi mi?

Peki, Rasulullah(sav)’ı nerede arayacağız, nasıl tanıyacağız? Bilesin ki Peygamber(sav), sadece Kur’an’da aranırsa bulunur. Onu başka yerde ararsan bulduğun başka bir şey olur.

Biz, Peygamber(sav)’i sövgüyle öldürenlerden fersah fersah uzak olduğumuz gibi övgüyle öldürenlerden de beri olmalıyız. “Mealciler”le aramıza mesafe koyduğumuz gibi “hadis mealciliği”  yapanlarla da aramıza mesafe koymalıyız. Onu seveceğiz lakin sevgimizin ölçüsünü de yine Kur’an’dan öğreneceğiz. Kaşını, gözünü, elini, ayağını, terini, tükürüğünü yüceltirken Allah azze ve celleden bize ulaştırdığı emaneti savsaklarsak onu örnek aldığımızı söyleyebilir miyiz?

Öyleyse gel birlikte bakalım Allah azze ve cellenin,  Rasulullah(sav)’a biçtiği konuma:

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân 31)

“Hayır! Rabb’ine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65)

İyisi mi ben bu hususla alakalı bütün ayetleri buraya yazmayayım. Senden Âl-i İmrân suresinin 32 ve 164. ayetlerine, Nisa suresinin 59, 64 ve 80. ayetlerine, A’raf suresinin 157. ayetine, Tevbe suresinin 128. ayetine, Nahl suresinin 44 ve 64. ayetlerine, Haşr suresinin 7. ayetiyle Hucurat suresinin 1 ve 2. ayetlerine de bakmanı rica ediyorum.

Yoktan var eden Allah, elçisine işte böyle bir konum biçiyor. Bize düşen de Rasulullah(sav)’a bu ayetler ekseninde tâbi olmaya gayret etmektir. Dünya ve ahiret kurtuluşumuz için başka bir yol da göremiyorum.

Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları