Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

OKUMAK, YALNIZLIĞI GÖZE ALMAKTIR

Muhterem Dost,

“Okumak” fiili, “yemek” fiiline benzer. Tabii, benzer dediysem etimolojik olarak değil. Benzerliği şu yönüyledir:

Yediğin şeyleri vücudun eritip sindirip hazmedebiliyorsa bu hâl sende müspet tesirlere vesile olur ve bedenin yeni yeni gıdalar alma iştiyakı hisseder.

Bir an için bu durumu tersten okuyalım. Yiyorsun lakin eritemiyor, sindiremiyorsun. Bu ızdırap verici hâl, sende yeni bir şeyler yeme hissi ve keyfi doğurur mu? Bilakis, rahatsızlık verir.

İşte “okumak” da tıpkı böyledir. Okuduklarını fiiliyata dökebilecek, yaşayabilecek bir ortamın varsa hatta bundan da mühimi, okuduklarını kendin yaşarken bir yandan da senin okumalarından etkilenerek senden istifade eden ve bu doğrultuda hayatlarına yön verenlere şahit oluyorsan işte o vakit, bedeninin yemekle şenlenmesi gibi ruhun da okumakla neşve bulur.

Şayet okuduklarını yaşayabilecek bir imkâna sahip değilsen ve okumalarını paylaşabileceğin arzulu bir toplum da bulamıyorsan işte o vakit okumak, ruhun ızdırabı olur. RUHUN IZDIRABI…

Sindirilemeyen yemek, nasıl ki bedenin ızdırabı oluyorsa pratiği olmayan teorik okumalar da bir derdi, bir davası olanlar için ruhun ızdırabı oluyor. Tarih boyunca nice mütefekkir, bu ızdırapla yanıp kavrulmuştur.

İnsanın kitap ve tabiat okumalarıyla kendini donatması ama kendini ve derdini anlatamaması, anlatacak muhataplar bulamaması ne kadar da acı vericidir… Ne kadar hazindir…

Ne garip değil mi? Ruhu teskin etmek için yaptığın okumalar sana ızdırap verebiliyor.

Ben derim ki sen yine de vazgeçme okumaktan. “Kitap, zekâyı kibarlaştırır.”  der Cemil MERİÇ ve ekler: “Zekânın tavırlarını efendileştirmek için okumak zorundayız.”

Kişiliğine entelektüel bir hava katmak, insanlara kullandığın ifadelerle üstünlük taslamak gibi marazî düşüncelerle okuma yapmadıktan sonra, hakîkaten vazgeçilmez bir eylemdir okumak.

Şu an içinde bulunduğun vaziyeti çok iyi anlıyor ve sana hak veriyorum. “Bazen her şeyden el etek çekip yalnızlığa doğru süzülmek istiyor insan.”  diyorsun. Haklısın ama zaten yalnızlığın girdabında sürüklenip durduğumuzun farkında değil misin? Yalnızlığın kendine mahsus bir diyarı yok ki arzu ettiğinde o diyara doğru süzülesin. Yalnızlık; içinde, içimizde… Çağırdığında anında gelebilecek kadar yakın bize…

Ben de aynı hislerin bombardımanına tutulmuyor değilim. Gel gör ki elden ne gelir? Birilerinin de kaderi, kalabalıklar içre yalnızlığa mahkûm olmak imiş. Unutma ki okumak, yalnızlığı göze almaktır.

Madem, yalnızlığa ve anlaşılmazlığa mahkûmuz ve bu mahkûmiyeti veren hâkimin de ta kendisiyiz, o vakit hükme rıza göstereceğiz. Asıl hüküm veren, hâkimler hâkimi olan yüce zat, hükmünü verinceye kadar bekleyeceğiz. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

Vesselam… 

Yazarın Diğer Yazıları