Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

ENE HAKAN, AHU SELMAN

Ateşe tapıcılıktan, ateşin Rabb’ine tapmaya doğru seyreden bir hikâyenin kahramanıydı o. Hürdü, köle oldu. Fakat bir an olsun gayesinden şaşmadı. Fars diyarında başlayan yolculuğu, Medine’de nihayet buldu. Gayesine ulaşmış, Rasulullah(sav)’ın dergâhına varmıştı.

Rasulullah(sav) bu… Kardeşi sıkıntıdayken kendisi rahat edebilir miydi? Selman kölelikten kurtuluncaya kadar tüm imkânları seferber etti. Kardeşlik de zaten bu değil miydi?

Hendek kazma fikri Selman’a aitti ve Selman, Rasulullah(sav)’ın “Selman, ehl-i beyttendir.” övgüsüne sahipti.

●●●●●

Günlerden bir gün, sahabeden bir grup oturmuş birbirlerine neseplerini sorup cevaplıyorlardı. Birisi dedi ki: “Ben Mudar kabilesinden falan oğlu falanım.” Bir başkası, “Ben Evs kabilesinden falan oğlu falanım.” dedi. Bir başka sahabe, “Ben Temim kabilesinden falanın oğlu falanım.” dedi. Bir başkası  “Ben de Kureyş kabilesinden falan oğlu falanım.” dedi.

Birisi Selman’a dönüp “Ya senin soyun, sopun nereye dayanıyor ey Selman?” diye sordu. Selman, muazzam bir cevap verdi ve dedi ki: “Ene Selman İbnul İslam(Ben, İslam’ın oğlu Selman’ım.”  Sonra da gözleri dolu dolu olarak şunları ekledi: “Ben dalalette, sapıtmış bir insandım. Allah beni Muhammed aleyhisselam ile hidayete erdirdi. Ben fakir bir insandım. Allah beni Muhammed aleyhisselam ile zenginleştirdi. Ben bir köle idim. Allah beni Muhammed aleyhisselam ile özgürlüğe kavuşturdu. İşte benim hasebim, nesebim budur.”

Bütün bu yaşananlara şahit olan Hz. Ömer, Selman’ın bu çıkışından öylesine etkilenir ki hemen araya girer ve der ki: “Ene Ömer ibnul İslam, ahu Selman ibnul İslam(Ben İslamoğlu Ömer’im, İslamoğlu Selman’ın kardeşiyim.”

●●●●●

Hz. Ömer, halifeliği sırasında bir hutbede “Ey insanlar! Dinleyin ve itaat edin.” deyince bir sahabi, cümle cemaatin içinde devlet başkanının sözünü keser ve “Sen evvela üzerindeki elbisenin hesabını ver. Ganimetlerden payımıza düşen az bir kumaşla böyle bir elbise dikmek mümkün değildi. Sen bu elbiseye nasıl sahip oldun?” Cemaatten biri de başkanın oğlu Abdullah’tır. Kendi payına düşen kumaşı da babasının payına eklediği için böyle bir elbise dikildiğini söyler. Herkes mutmain olmuştur. Devlet başkanına hesap soran sahabi, Hz. Ömer’e dönüp der ki: “Ey mü’minlerin emiri! Şimdi ne söyleyeceksen söyle. Dinleyecek ve itaat edeceğiz.”  Devlet başkanına toplumun önünde hesap soran bu sahabinin Selman olduğunu yazar kitaplar.

●●●●●

Risaletin son zamanlarıydı. Bir zamanların köleleri olan Selman, Bilal ve Süheyb oturmuş sohbet ediyorlardı. Ebu Sufyan ve Mekke’nin saygın kişiliklerinden birçoğu o sıralarda Müslüman olmuştu. Bu kimseler, ismini zikrettiğim sahabilerin yanına gelince sahabiler, Ebu Sufyan ve arkadaşlarının iman ettikleri konusunda şüphe duyduklarından olsa gerek onlara şöyle dediler: “Kılıçlarımız, Allah’ın düşmanlarının boyunlarından gerekli hisselerini almadılar.” Bu sözleri duyan Ebu Bekir, onlara kızdı ve gidip Rasulullah(sav)’a onları şikâyet etti. Rasulullah(sav) ise Ebu Bekir’in hiç ummadığı bir çıkış yaptı ve dedi ki: “Ey Ebu Bekir! Sen bu sözlerinle onları kızdırmışsan bil ki Allah’ı da kızdırmışsındır.”

Sevgili Dost,

Rasulullah(sav), hiçbir zaman yola çıktıklarını, yolda bulduklarıyla değişmedi. O, zor zamanda yanında olanları, rahata erdiğinde unutmadı. Onların yeri hep bir başka oldu. O, “vefa”nın ne demek olduğunu yaşayarak bize öğretti. Kaçımız dersimizi aldık? Necip Fâzıl Kısakürek’e atfedilen bir sözde denir ki: “Yola çıktıklarını, yolda bulduklarınla değişirsen hem yolunu kaybedersin hem dostunu.”

Bugün, sana Selman-ı Farisî’den biraz bahsedeyim dedim. Yukarıdaki her misal üzerinde uzun uzun durmak, günümüzle mukayese etmek lazım gelir. Rabb’im ders alanlardan eylesin.

Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları