Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

HAD BİLMEK GEREK

Sevgili Dost,

Diyorsun ki: “Neden bunca çabaya rağmen İslam’ı tebliğ sürecinde ciddi mesafeler katedilemiyor? Neden İslamî gayretlerin önüne set çekildiğinde İslam’ı tercih edenler tarafından bu din desteksiz kalıyor?”

Sualine verilebilecek muhtelif cevaplar olmakla birlikte ben bu suali tek bir yönüyle ele alıp cevaplamak istiyorum. Cevabım, haddizatında İbn Haldun’un bu meseleye dair yaptığı açıklamalar olacaktır. Zira İbn Haldun’un ifadelerinin altına imzamı atabilirim.

İbn Haldun’un “Mukaddime”sinde okumuştum. Diyordu ki:

“Şevket(büyüklük, soyluluk) ve asabiyet(kabile bağı) olmadan ne dinî bir davet ve hareket ne de mülkle(yönetimle) ilgili bir davet başarıya ulaşabilir.

Din ve mülkle(yönetimle)  ilgili bir davetin muvaffak olması için, bu husustaki Allah’ın emri ve hükmü gerçekleşene kadar, asabiyete(kabile bağına)  dayanan bir şevketin ona arka çıkması ve onu oradan uzaklaştıracak olanlara karşı onu müdafaa etmesi şarttır.

Bir hadiste “Allah, istinad edeceği(dayanacağı) bir kavmi bulunmayan hiçbir kimseyi peygamber olarak göndermemiştir.”  buyurulmuştur. Peygamberler için bile bu durum söz konusu ise diğer kimselerin asabiyet(kabile bağı)  olmadan nasıl galip gelecekleri düşünülmeye değer bir husustur.

Halktan ve fakihlerden, münkeri(kötülüğü) değiştirme işine girişenlerin hâlleri de hep bu çeşittendir. Kendine ibadeti şiar edinen ve dinin istediği yollarda yürüyen şahıslardan birçoğu, zâlim ve gaddar ümeraya(yöneticilere) karşı ayaklanma cihetine gitmişler. Allah’tan sevap umarak marufu(iyiliği) emretmek, münkeri(kötülüğü) nehyetmek için halkı davet ederek zulme başkaldırmışlardır. Kendilerine tâbi olanlar artmış, peşlerine takılan kalabalıklar çoğalmıştır. Bu uğurda kendilerini tehlikelere atmışlar ve çoğu sevap alarak değil, vebal altına girerek  bu yolda mahvolmuşlardır. Çünkü Yüce Allah, bu hususu kendilerine farz kılmamıştır. Sadece güçleri yettiği zaman bunu onlara emretmiştir. Onun için Peygamber(sav) “Münker ve kötü bir iş gören kimse, onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin.”  buyurmuşlardır.

Hükümdarların ve devletlerin ahvali sağlam, köklü ve güçlü bir şekilde yerleşmiştir. Arkasında kabileler ve aşiretler bulunan bir asabiyet(kabile bağı)   olmadan onların durumu sarsılmaz, temelleri yıkılmaz.

Mesela, Haricî hareketi kuvvetli bir asabiyete çattığından dolayı(Emevîler), giriştikleri hareket başarıya ulaşamadı.”

Kıymetli Dost,

Yeri gelmişken söyleyeyim. Bu değerlendirmeyi İbn Haldun’dan okumadan çok zaman evvel, bazı yönleriyle bu meseledekine benzer ifadeleri  Ramazan Hoca’dan işitmiştim. Hoca diyordu ki: “Bir doktora İslam anlatılacaksa bunu statü olarak o doktora denk biri anlatmalıdır. Bir doktora, bir mühendise yahut bir lidere İslam’ı bir çiftçi, bir esnaf yahut benzeri biri anlatmamalıdır.”

Söylenenleri ilk işittiğimizde ne ben kabul edebilmiştim ne de o ortamda bulunan diğer arkadaşlar… Hoca’yı insanlar arasında ayrımcılık yapmakla, mevkiye önem vermekle, Müslümanlar arasına setler çekmekle suçlamıştık. Sonrasında ise söylenenler üzerinde ön yargısız düşününce Hoca’ya hak vermiştim.  Mesela, Ramazan Hoca diyordu ki: “Rasulullah(sav), devlet başkanı olmadan evvel, hiçbir devlet başkanına davet mektubu göndermedi. Ne zaman ki devlet başkanı oldu, işte o zaman diğer devletlere İslam’a davet mektupları gönderdi.” Kendisine sunduğumuz misalleri kabul etmekle birlikte bunların istisna olduğunu ve genele şamil olamayacağını söylemişti.

Tabii, daha sonraki zamanlarda “Mukaddime”yi okumaya başlayıp da yukarıdaki ifadelere denk gelince altı(6) asır farkla benzer tespitlerin yapıldığına şahit oldum.

Velhasıl; şevket, asabiyet ve sahip olduğun konum ehemmiyet arz etmektedir. Bunlarsız gerçekleştirilen dinî yahut idarî bir girişim,  kuvvetle muhtemel hüsranla neticelenecektir.

İşte bana sorduğun sualin, üzerinde durduğum nokta itibariyle benim yanımdaki cevabı…

Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları