Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

ÖNCE BEN SEVECEĞİM

Gururdan mıdır bilmem ama insan, birini sevince her nedense bu sevgiyi gizlemeyi tercih ediyor. Muhtemelen “Benden önce o sevmeli.”  diye düşünüyor. Hâl böyle olunca da seven sevgisini içinde boğuyor ve bir ömür sevilmeyi bekliyor. 

Allah azze ve cellenin esmasından olan “el-Vedûd” isminde bile Allah ile kul arasındaki karşılıklı bir sevgiden bahsetmek mümkünken insanların birbirlerinden sevgilerini gizlemeleri ne garip ne acayip bir durumdur. Mesela, Allah affedicidir ama affa muhtaç değildir. Mesela, Allah lutfedicidir ama lutfa muhtaç değildir. Rabb’imizin el-Vedûd isminin mânâsına baktığımızda ise görürüz ki Allah, sevendir ve sevilendir. Allah sever ve sevilmek ister…

Demek ki “sevgi” iki taraflı olmak zorundadır. Tek taraflı sevgi, sadece seven yüreğin yükünü arttırır. 

Kıymetli dostum, bilmem dikkatini çekti mi? Kitaplar, sahabenin Rasulullah(sav)’a olan sevgisinden bahseder de bu sevginin sebebi üzerinde ciddi mânâda durmaz. Oysa kanaatim odur ki üzerinde tefekkür edilmesi elzem olan husus asıl burasıdır. 

Evet, sahabe Rasulullah(sav)’ı sevdi lakin bu sevginin sebebi, onun peygamber oluşundan kaynaklı zorunlu bir sevgi değildi. Onlar Rasulullah(sav)’ı sevdi. Bu doğru fakat önce Rasulullah(sav) onları sevmişti… İşte bu ince nokta dikkatlerden kaçmamalı. Bu noktadan hareketle dersler çıkarılmalı.

Sahabiler: “Anam, babam sana feda olsun ya Rasulallah!” derken şaka yapmıyorlardı. Yeri geldi, canlarını dahi ona siper ettiler. Çünkü lider kabul ettikleri Rasul, onların her hâliyle yakından ilgilenirdi. Hastayı ziyaret eder, vefat edeni defnederdi. Bekârın evlenmesi için destek olur, evlilerin ev huzurunu temin için tavsiyelerde bulunurdu. Oturduğu ev, bulunduğu şehirdeki sıradan evlerden biriydi. Herkesin sofrasında ne varsa, onun da sofrasında o vardı. Hatta bir gruplandırma yaparsak o, Medine’nin zengin sınıfına değil fakir sınıfına girerdi. Fakirliği, parasının olmayışından değil eline geçeni dağıtışından ileri gelirdi. Rasulullah(sav), arkadaşlarını çok sevdi, onlarla yakından ilgilendi. Onlarla hüzünlendi, onlarla sevindi. Hâl böyle olunca arkadaşları da Rasulullah(sav)’ı çok sevdi. Canlarını yoluna feda edecek kadar…

İşte Rasulullah(sav) örneğinde gördüğümüz gibi, şayet sevilmek istiyorsak evvela biz sevmeliyiz. Bu sevgiyi dile getirmeliyiz. Bu da yetmez, sevginin diyetini de ödemeliyiz. 

Nedir sevginin diyeti? Sevginin diyeti, emek vermektir. Hani anlatılır ya, duymuşsundur. Çiçek, suya âşık olur. Aşkını ilan edince su “Ben de seni seviyorum.” der. Günler geçer ve çiçek her fırsatta ilan-ı aşkta bulunur suya ve her defasında sudan “Ben de seviyorum.” cevabını alır. Gün gelir, çiçek solmaya başlar. Doktor çağırırlar. Muayenenin ardından doktor, suya dönüp der ki: “Çiçeğin hiçbir hastalığı yoktur. Bu çiçek sadece SUSUZ kalmıştır.”  İşte sana emeksiz sevginin serencamı…

Rasulullah(sav) örneğinden hareketle diyorum ki bir baba, evlatları tarafından sevilmiyorsa suçu kendinde arasın. Bir patron yahut idareci, çalışanları nazarında sevimsiz ve itici bulunuyorsa bu patron yahut idareci kendini suçlasın. Bir yönetici, halkın güvenini kazanamıyor yahut kazandığı güveni günbegün yitiriyorsa sıkıntı halkta değil, yönetendedir. Yöneten, yönettiğine ayar vermeyi bırakıp kendini sorgulasın. 

Her ferdin, bilhassa sorumluluk makamını işgal eden her ferdin, evvela kendisi sevmeli, evvela kendisi sahiplenmeli, evvela kendisi fedakârlıkta bulunmalıdır. Bu adımı atamayan hiç kimsenin “Neden sevilmiyorum? Neden güvenilmiyorum?” gibi kof beklenti cümleleri kurarak suçu başkasına atması en hafif tabirle abesle iştigaldir. Evvela sevmeli, sonra sevilmeyi beklemeli…

Sevmek ve sevilmek dileğiyle… Vesselam…
 

Yazarın Diğer Yazıları