Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

İŞTE BÖYLE…

Hani “Nasıl bir dost olmayı istiyorsun ve nasıl bir dost diliyorsun?” diye soruyorsun ya… Şöyle bir misalle cevap vermeye çalışayım:

“İyaş bin Rebia Müslüman olunca Medine’ye hicret edenlerle birlikte hicret etmişti. İyaş’ın amcaoğulları olan Ebu Cehil ve Haris bin Hişam, Medine’ye İyaş’ın yanına geldiler. İyaş’a: “Annen seni görünceye kadar başına tarak sürmeyeceğine ve güneşte kalıp gölgelenmeyeceğine yemin etti.” dediler.

İyaş, annesine gitmek üzere ayrıldığında Hz. Ömer ona: “Kavmin seni tuzağa düşürmek istiyor. Onlardan kendini koru. Vallahi, pireler annene dadanınca saçını tarar; Mekke’de sıcaklar arttığında ise gölgelenir.” dedi. İyaş ise: “Annem yeminini tutar. Sonra benim orada malım var, alacağım var.” dedi.

Hz. Ömer bunun üzerine: “Allah’a yemin ederim ki Kureyş’te malı en çok olanlardan biriyim. Senin malın, benim malımın ancak yarısı kadardır. Vazgeç, onlarla gitme.” dedi.

İyaş, Hz. Ömer’i dinlemedi. İyaş’ı caydıramayacağını anlayan Ömer: “Bari şu devemi al ve ona bin. Kavmin sana bir hile düşünürse deveye biner, kurtulursun.” dedi.

İyaş, amcaoğullarıyla birlikte çıkıp gitti. Bir müddet gittikten sonra Ebu Cehil, İyaş’a yanaşarak: “Sen bizlere güvenmiyor musun ki hep önden gidiyorsun?” dedi. İyaş da: “Hayır, sizlere güveniyorum. Niçin güvenmeyeyim?” dedi ve devesini çökertti. Böylece hazırlanmış olan tuzağa düşmüş oldu. İyaş’ı bağlayıp Mekke’ye götürdüler.

Rasulullah (sav) Medine’ye hicret edince Allah azze ve celle Zümer sûresi 53. ayet-i kerimeyi indirdi. Hz. Ömer şöyle der: “Ayeti yazdım, Hişam bin As’a gönderdim. Mektup ellerine geçince Hişam ve İyaş, Velid bin Muğire ile birlikte Medine’ye döndü.”

Bir dost ki dostunun düşmanlarını iyi tanıyor ve ona kurulan tuzağa aklî deliller getirerek dostunu, dost görünümlü düşmanlarından korumaya çalışıyor. Zira en tehlikeli düşman, dost görünümlü olanıdır…

Bir dost ki dostunun zayıf noktalarını görünce onu küçümsemiyor, onu alaya almıyor. Bilakis,  zaaflarından kurtarmak için ona nasihat ediyor.

Bir dost ki dostuna söz geçiremediği zamanlarda “Ne hâlin varsa gör.” deyip sırt dönüp gitmiyor. Onu, içine düştüğü yanlıştan kurtarmak için gerekirse kıymet verdiği malından fedakârlıkta bulunuyor. Zira dostluk, feda etmektir. Dostluğun formülünde dostluk bir tarafta; fedakârlık, eşitliğin diğer tarafında yer alır.

Bir dost ki dostu söz anlamaz, laf dinlemez olsa da yaptığı yanlıştan nedamet duyduğu vakit ona şefkat kanatlarını açmayı biliyor. Ona, Allah’ın affediciliğinden bahseden ayetleri hatırlatıyor. Hatalarını yüzüne vurmuyor. Kusurlarını sayıp dökmüyor. Yıkmıyor, bilakis yapıyor…

Bir dost ki dostluğu sadece Allah için yapıyor.

Muhterem Dost,

İşte ben böyle bir dost olmak istiyorum ve dostlarımın böyle olmasını diliyorum. Bizler peygamber değiliz ve günahın her türlüsüne meyilliyiz. İşte bu sebepten öyle bir dost olmalıyım ki dostum bende huzuru bulmalı. Öyle bir dost olmalıyım ki nasihatlerimle dostumun kusuru solmalı, kurumalı. Öyle bir dost olmalıyım ki soluğum, dostuma cennet râyihası olmalı.

Tabii, bütün bunlar birer temenni… Rabb’im temennimi kabul buyursun.

Vesselam…

Yorumlar 2
Hakan Ertürk 10 Nisan 2021 10:47

Allah razı olsun. Rabb'im her iki dünyada da muhabettimizi daim kılsın.

Yunus özcan 09 Nisan 2021 22:24

Rabbim bizi doğru yolundan giden gerçek dostlarından eylesin sizin gibi dostlarada selâm olsun varolsunlar.

Yazarın Diğer Yazıları