Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

ÇÖZÜM İSTEYENLERE ALİYA’DAN REÇETE-1

Bosna Savaşı’nın devam ettiği sıralarda, bir konferansta halktan biri Aliya’ya sansürle ilgili olarak: “Sayın Cumhurbaşkanı’m, neler yazıldığını biliyor musunuz? Sonuçta savaş zamanındayız. Buna neden izin veriyorsunuz?  Neden sansürü devreye sokmuyorsunuz?” diye sorunca Aliya: “Yaşadığım onca şeyden sonra asla bu tür yasaklara taraftar olmayacağım.” diyerek karşılık verir ve sözlerini şöyle sürdürür: “Yasakların ve baskının, insanları ikna etmek konusunda yapabilecek bir şeyi olmadığına inanıyorum. Eğer tehditlerle, dayaklarla, polis ve hapishanelerle düşüncelere set çekmek mümkün olsaydı, bu en çok Komünistlere uyardı. Çünkü bunlar, herkesten çok onların kullandığı yöntemlerdi. Komünist sistem deneyimi ve onun yenilgisi, bunun mümkün olmadığını gayet güzel göstermiştir.”

Aliya, parti kurma sürecinde yaptığı konuşmalardan birine besmele ile başlar. Sebebini de şöyle açıklar: “Bunu iki nedenle yaptım: Öncelikle, çok samimi bir biçimde, her şeye kâdir olana bize yardım etmesi için yalvarıyordum. İkinci olarak da o(besmele), dinsel özgürlüğün bir simgesi ve rejime itaatsizliğin açık bir işaretiydi.”

Rütbeli askerlere özel yaptığı bir konuşmada şunları söyler: “Onlara(askerlere), zayıflara eziyet etmemeleri gerektiğini söyleyin. Halkın, bu ordudan korkmamasını temin edin. Biz, insanların kendilerine ait hissettikleri bir ordu olmalıyız. Ancak o takdirde yenilmez olabiliriz… Bu dünyanın en şeytanî güçleri bir araya gelseler bile, halk bizimle olduğu takdirde karşımızda güçsüz kalacaklardır. Bunu halka iletin ve bunu basit bir dille yapın ki sokaktaki insan sizi anlayabilsin.

Biz muzaffer olacağız çünkü biz başkalarının dinine, milliyetine ve diğer siyasi kanaatlere saygı gösteriyoruz ve bu zor durumumuzda bile TEMİZ İNSANLAR OLMAYA ÇABALIYORUZ.”

Alman gazetelerinden biri, Aliya ile röportaj yapar. Muhabirin “Sayın Başkan, siz Avrupa geleneğine ve hoşgörüsüne bağlı, bütün dünyaya açık bir Müslüman olarak tanınıyorsunuz. …” diye başlayıp devam ettiği sorusunu Aliya şöyle cevaplar: “… Bir noktada sizi düzeltmem gerek. Benim hoşgörüm Avrupa değil, İslam kökenlidir. Eğer hoşgörülüysem öncelikle ve en çok Müslüman olduğum için, ondan sonra Avrupalı olduğum içindir. Örneğin, Bosna’daki bu savaş sırasında yüzlerce kilise ve cami yıkıldı. Bunlardan bir teki bile Boşnaklar tarafından yıkılmadı. Hepsi Avrupalılar tarafından yıkıldı.

Türk yetkililer dünyanın en yumuşak yöneticileri değillerdi ama tüm Hristiyan halklar ve onların Ortaçağ’dan kalma en önemli anıtları 500 yıllık Türk yönetimi boyunca ayakta kalabildi. Bu bir gerçek. Belgrad’dan fazla uzak olmayan Fruska Gora tepelerinin meşhur manastırları Türk yönetiminin 300 yılı boyunca ayakta kaldı ama üç yıllık Avrupalı yönetimine dayanamadı. İkinci Dünya Savaşı sırasında yakılıp yıkıldılar.

Faşizm ve Komünizm Asya’nın değil, Avrupa’nın ürünleridir.

Avrupa’ya değer veriyor ve takdir ediyorum ama kanımca, kendisini olduğundan çok daha büyük görüyor.”

Bosna Savaşı’nın sonuna doğru gelinirken Aliya, zafer kazanmak üzere olan bir halkın liderliğini sürdürmekteydi. Zafer yakındı fakat Aliya’nın endişeleri vardı. Diyordu ki: “Zafer, kendi problemlerini getirir. Muzaffer olduğumuzda, bombalardan acı çektiğimiz zamanki gibi temiz insanlar olup olmayacağımızı merak ediyorum. Zaferler, ciddi iğvalardır ve bazı zaferler, muzaffer insanların yenilgilerinin tohumunu taşır.”

2 Haziran 2000’de cuma namazından dönerken bir karar verir: Bosna-Hersek Devlet Başkanlığından ayrılma kararı… Dört gün sonra da halka sesleniş konuşması yapar ve kararını açıklar. Batılılar, bu karara sevinmekle beraber bunun bir blöf olduğunu düşünürler. Batılı biri, bir sohbet sırasında Aliya’ya, kararında gerçekten samimi olup olmadığını ve eğer cidden ayrılacaksa bunun nedenini öğrenmek istediğini söyler. Aliya’nın cevabı her zamanki gibi nev’i şahsına münhasırdır: “Bir başkan olarak ölmekten korkuyorum ve hayat boyu başkanlardan hoşlanmıyorum.”

(Devam edecek inşallah)

Yazarın Diğer Yazıları